İÇİNDEKİLER

LİSE:4
=> TÜRK BAĞIMSIZLIK SAVAŞI(1919-1922)
=> TÜRK DEVRİMLERİ
=> ATATÜRK İLKELERİ
=> ÇTDT:İSMET İNÖNÜ
=> Bilim ve Teknoloji(20.Yüzyıl)
=> CUMHURBAŞKANLARIMIZ VE BAŞBAKANLARIMIZ
=> TEST-İnkılap Tarihi
=> ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
=> ÇTDT-KRONOLOJİ(DÜNYA)
=> Cepheler(Konu+Test)
=> TEST(ÖSS-Osm)
=> 150’LİKLER
=> 1923-1950 ARASI GELİŞMELER
=> 1950-1960 ARASI GELİŞMELER
=> 1960-1971 Arası Dönem
=> 1971-1980 Arası GELİŞMELER
=> 1980 Sonrası Gelişmeler
=> YORUM
=> ORTADOĞU VE GELİŞMELER
=> Cemiyet-i Akvâm
=> Kıbrıs Barış Harekatı
=> MEHMET ORHAN EFENDİ
=> 2. DÜNYA SAVAŞI
=> Kore Savaşı
=> AET
=> İran-Irak Savaşı(1980-88)
=> Körfez Savaşı(1990-91)
=> Arap-İsrail Savaşları
=> Kısa süreli savaşlar
=> TOPLUM ÇEŞİTLERİ
=> LİBERALİZM
=> BÜYÜK SANAYİ DEVRİMİ
=> 1.ÇTDT / Çalışma soruları
=> sınıf:1-2-3-4/soru-cevap
=> Dış Politika(1923-38)
=> 3.Dünya Ülkeleri
=> 2/soru-cevap
=> RUS DEVRİMİ
LİSE:3
İRFAN GEZER
LİSE:1
LİSE:2
Yeni sayfanın başlığı

BÜYÜK SANAYİ DEVRİMİ(Endüstri Devrimi)

İNGİLTERDE Kİ GELİŞMELER:

*18. yüzyıl İngiltere'si zaten dünyanın mali merkezi konumunda idi. Borsa ve bankacılık sektörleri diğer ülkelerden çok ileri idi.

*Parlamento, kapitalizm ilkeleri doğrultusunda iç piyasada özgür rekabeti önleyici bütün engelleri kaldırmıştı.

*İngiltere, sanayi için gerekli en temel hammaddeler olan kömür ve demir yönünden zengin yeraltı kaynaklarına sahipti.

*İngiltere, dünyanın en büyük sömürge imparatorluğu idi. Bu da ona hammadde kaynakları ve üretilmiş mallar için geniş pazar olanağı sağladı.

*İngiliz donanması ve güçlü ticaret filoları, taşımacılığı kolaylaştırdı.

*İngiltere Avrupa'da zaten Rönesans döneminden beri dokumacılık sanayinde başı çekiyordu.

               Fabrika Sistemine Geçiş

      Fabrika sistemi ile üretim, talep artışı doğrultusunda bir gereksinme olarak ortaya çıktı. Büyük makineler ev üretimi için elverişsizdi. Bu nedenle evler yerine işçilerin makinelerin bulunduğu büyük binalara giderek çalışma sistemi, başka deyişle fabrika sistemi süreç içinde meydana geldi.

     Fabrika sistemi hızlı üretim gibi olumlu sonuç yanında sosyal açıdan olumsuz birtakım sonuçlar da doğurdu. Erkek işçiler yanında, hatta onların yerine (daha ucuza çalıştıkları için) çocuk ve kadınlar çalıştırılmaya başlandı. 20 saate kadar varan iş saatleri küçük çocuk ve kadınları eziyordu.

     Buna rağmen ücretler yetersizdi. İşçilerin kalifiye olması artık o kadar önemli değildi. Makineler tekdüze, basit, mekanik hareketler yapabilen herkesle çalışabiliyordu. Kalifiye işçilerin normal ücretle iş bulması imkansızlaşıyordu.

 Diğer Teknolojik Gelişmeler

*Buharlı makine. Sanayi devriminin en önemli gelişmelerinden birisi buharlı makinenin bulunuşudur. 1763'de James Watt, İskoçya'da buharla çalışan makineyi buldu. Bu makinenin gelişmiş biçimi, makine çağının gerçek başlangıç noktasını oluşturur.

*1807'de Robert Fulton adındaki Amerikalı buharlı makineyi gemilere uyguladı. 1840'da ilk düzenli okyanus ötesi buharlı gemi seferleri başladı.

*1825 tarihinde ilk kez buharlı makine lokomotiflerde kullanılmaya başlandı.

*1844'de Samuel Morse Amerika Birleşik Devletleri'nde ilk ticaret amaçlı telgraf servisini hizmete soktu.

*1876'da Alexander Graham Bell telefonu buldu.

*Tarım teknolojisinde gelişmeler sağlandı. Almanya bu alandaki gelişmelere öncülük etti. Almanlar pancardan şeker çıkarma tekniğini buldu. Bir başka Alman kimyager suni gübreyi yaptı. 1834'de bir Amerikalı mühendis bir biçerdöver icat etti. 1870'lerden sonra konserve yiyecek imalatı hızlı bir biçimde arttı.

*1830–1860 arasında İngiltere'de daha etkili maden tasfiye yöntemlerinin geliştirilmesine paralel olarak kömür üretimi hızla arttı. Çünkü yüksek demirçelik talebi bu yöntemler sayesinde kolayca karşılanabiliyordu ve bu üretim sayesinde 1800–1830 arasında köprü, kanal, demiryolu vb. gibi inşaatlar hızla arttı. 1850'lere kadar genelde İngiltere'nin tekelinde olan sanayi devrimi, bu tarihten sonar tüm Avrupa’ya ve Amerika Birleşik Devletleri'ne yayıldı. 

Sanayi Devriminin Sonuçları

  Batı'nın Toplumsal Sınıf Yapısında Değişmeler

  Sanayi devrimi Avrupa'da burjuva sınıfının yapı değiştirmesine ve yeni bir işçi sınıfı doğmasına yol açtı. Eski burjuva sınıfına şimdi fabrika sahipleri de katılmıştı. Burjuva sınıfı artık her ülkede en zengin sınıfı oluşturuyordu.

Ancak ülkelerin çoğunda orta sınıf pek çok siyasal ve sosyal haklardan mahrumdular. Bu haklarını elde etmek için 19. yüzyılın bitişini beklemek gerekecektir

   Avrupa'da sanayi devrimi öncesinde de bir işçi sınıfı vardı. Ancak bu sınıf her zaman çoğunlukta ama bilinçsiz durumda idi. Sanayi devrimi sonucunda işçi sınıfı bilinçlenmeye başladı. Toplumların hemen hepsinde en kalabalık sınıfını oluşturdu. İşçi sınıfı, yoğunluğuna karşın ekonomik ve siyasal haklardan mahrumdu. Ücretleri düşük, yaşama ve çalışma koşulları çok kötüydü. Çalışma saatleri uzun, fabrikalar havasız ve her türlü sağlık koşullarından uzaktı.

   Siyasal açıdan oy hakları yoktu. Sendikalaşma ve grev yasaktı. Ancak işçiler artık bu durumun farkında ve bilincindeydiler .

 Kentleşme ve Nüfus Artışı

Sanayi devriminin bir başka etkisi de nüfus artışı konusunda oldu. Sanayileşme sayesinde tarım makineleşmiş, böylece aynı miktar toprak daha fazla insanı besleyebilir hale gelmişti.

 Ayrıca kent sanayi tarım sektörü dışındaki insanlara iş sağlayarak daha fazla insanı besleyebilir duruma gelmişti.
Sanayi devrimi kentlerde nüfus yığılmalarına da neden olmuştur. 1920'lerde A.B.D. nüfusunun yarısı kentlerde yaşıyordu. Kentleşme önemli sorunları da beraberinde getirdi. Gecekondu bölgeleri büyüdü. Bu bölgeler havasız, pis ve kalabalıktı.

 Kitle Toplumu

 İşçilerin fabrikalarda toplanması ve fabrikaların da kentsel alanlara yığılmasıyla giderek kentler kırsal alanları yutmaya başladı. Bu gelişme tıp bilimindeki yeniliklerle ortaya çıkan nüfus artışı ve bu nüfusu doyurmak için gıda maddesi bulma çabalarıyla birleştiğinde 20. yüzyılın değişmez özelliği olan kitle toplumu tarihteki yerini aldı.

 Emperyalizm

 Sanayileşmenin getirdiği hammadde ihtiyacı ve mamül mallara pazar bulma çabası hızla saniyileşen devletleri daha yoğun emperyalist (sömürgeci) politikalar izlemeye itti.

 

ULUSLARARASI REKABET:
Sanayi  Devriminin Sonuçları : 

Aletli üretimden, makineli üretime geçilmiştir.

*Ekonomide inorganik enerji kullanımı hakim olmuştur.

*Üretim araçlarının geliştirilmesinde sürekli ve hızlı gelişmeler sağlanmıştır.

*Üretimin çapı, gerek hammaddelerin sağlanması, gerekse mamul maddelerin satılması bakımlarından, dünya pazarlarına göre ayarlanmıştır.

*Hızlı nüfus artışı olmuştur.

*Nüfus kırsal kesimden şehirlere göç etmiştir.

*İnsanların refah düzeyi daha önceleri hiç olmadığı kadar yükselmiştir.

*Üretimin tipi şahsi olmaktan çıkıp, çok ortaklı teşebbüslerin öne çıktığı biçime girmiştir.

*İşgücü temel mallar üretiminden mamul mallar üretimine kaymış, zirai alandaki yeniliklerin de etkisiyle tarımda çalışan nüfus azalmıştır.

*Toprak dışında yeni iş alanlarının doğması ve çeşitlenmesi ile, buna bağlı olarak yeni mesleki ve sosyal sınıflar ortaya çıkmıştır.

*Değişen gelir dağılımı sonucu bankerler ve sanayiciler kazançlı çıkarken, esnaf kesimi gelir kaybına uğramıştır.

*Modern bilimlerden üretim sürecinde etkin olarak yararlanılmıştır.

*Bu dönemde değişen ekonomik sistemler içersinde, yaşamını sadece emeği ile kazanan işçi sınıfı doğmuş ve bu sınıf sorunlarını da beraberinde getirmiştir.

*Seri üretimle hızla artan mal ve hizmet dolaşımına uygun olabilecek para ekonomisine geçilmiş, kağıt veya kağıttan para uygulaması genişleyerek, bunlar devlet otoritesince bir düzene bağlanmıştır.

*Bazı madenlerin bulunduğu yerler stratejik önem kazanmıştır. Yıllarca Fransa Almanya arasında savaş 26konusu olan zengin kömür yataklarının bulunduğu Alsace-Lorraine bölgesi buna örnektir.

 SANAYİ DEVRİMİ VE ÜRETİM İLİŞKİLERİNDEKİ DEĞİŞİM
 XVIII. YÜZYIL

*İşçi sermayedar denetimine girmiştir.
*Sermaye sahibi alet sayısını arttırarak atölyeler kurmuştur.
*Kullanım ve değişim değeri olan, pazarda satılabilen meta yaratılmaya başlandı.  
*Ürün doğrudan üretenin değil sermayedarındır.
*Üretim ilişkilerinde belirleyici üretim araçlarına sahiplik olmuştur.
*Küçük çapta üretimin yerini kitlesel üretim almıştır.
*Zanaate dayalı işbölümünün yerini atölyenin gerektirdiği iş bölümü almıştır. Artık işçi kolektif bütünün bir parçasıdır.
*İşçinin üretkenliği artmış ancak eskisine oranla tek yanlı uzmanlaşma başlamıştır.
*Üretim araçları çeşitlenmiş ve özelleşmiştir.
*Zamanla işi belirleyen makine oluyor. Artık sistemi belirleyen makine, belirlenen işçi oluyor.
*Üretim sürecinde daha fazla denetçiye ihtiyaç oluyor. 
*Fabrika sistemi teknik değişikliğin yanı sıra çok ciddi sosyal dönüşüme neden oluyor.  (kentleşme)
XIX. YÜZYIL
*Elektrik, dinamo, mekanik güç itici güç haline geldi. 
*Amerikan modeli üretim :
√ Özelleşmiş makine
√ Değiştirilebilir parçalar
√ Standardizasyon
√Makine yapan makine
*Ucuza mal eden üretim süreci önem kazandı. 
*İşbirliği gittikçe uzmanlaşıp üretim gittikçe monotonlaştı.

XX. YÜZYIL
*İşçilerin vasıfları çeşitlenmiştir. 
*Maliyet düşürülürken insansızlaştırmaya gidiliyor. 
*Düşük stok hedeflerden bir tanesi olmuştur. 
*Hareketli montaj hattı bugün hemen hemen her sanayide kullanılmaktadır. 
*Emek süreci zihinsel etkinlik ve uygulama alanı olarak birbirinden ayrılmıştır.               

*Robot teknolojisi kullanılmaktadır. (Tekrar gerektiren, tehlikeli işler yapan elektronik kollar.)
*Amerikan üretim tarzında anahtar kelime standardizasyon, Japon üretim tarzında kalitedir.

*Üretim sürecinde elektrik-elektronik, bilgisayar yoğu olarak kullanılmaktadır.

*Amerikan üretim tarzında anahtar kelime standardizasyon, Japon üretim tarzında kalitedir.

 *Denetim modelinde belirginleşen bireysel denetim ile rıza ve ikazdır.

 Sanayi devrimi ile başlayan süreçte insan ile işin arasına üçüncü faktör olan makine girmiştir. Bu dönemde temel sermaye makineler ve sanayi olmuş, insanların ilgisi topraktan sanayiye yönelmiş yine bu dönemde savaşların en önemli nedeni sanayi makineleri ve sanayi ürünleri olmuştur.

    Hızlı sanayileşme ve yoğun teknolojinin üst noktaya çıktığı bir dönemde özellikle 1940’lı yıllarda günlük hayata giren bilgisayarlar yoluyla bilgi toplumu gündeme gelmiştir.

    Bilgisayar teknolojisinin sağladığı hızlı iletişim olanakları bilginin çok kısa sürede ulaştırılabilmesini sağlamıştır. Bilgi dalgası ile hemen her alanda hızla artan bilginin üretimi, pazarlanması, ulaştırılması, en uygun bilginin uygulamada kullanılması başlı başına bir iş alanı, bir sektör olarak öne çıkmıştır.  Böylece günümüz insanının ilgisi sanayiden bilgiye yönelmiştir.

 SANAYİ DEVRİMİNİN OSMANLI DEVLETİ’NE ETKİİLERİ :

     Avrupa  endüstri devrimini yaşarken Osmanlı Devleti’nde de bir takım yenileşme ve değişim çabaları görülmüş, fakat ülkenin o zamanki iç ve dış problemleri yüzünden yeterli düzeyde olamamıştır. Bu nedenle Osmanlı Devleti için hiçbir zaman devrim boyutundaki bir sanayileşme durumundan bahsedemeyeceğiz. Ancak Batı’daki bu gelişmelerin Osmanlı Devleti üzerinde bir takım yansımaları olmuştur. Çoğunluğu Osmanlı Devleti’nin aleyhine olan ve bu devletin yıkılmasına kadar sürecek olan bir gelişmeler sürecine girilmiştir. 

  a)Sanayi Devrimi Öncesinde Anadolu’ya Bir Bakış : 

     Osmanlı Devleti’nin topraklarının büyük bir kısmı 14. ve 15. yüzyıllarda dirlik sahiplerinin eli ile işletiliyordu. Bu toprakların çıplak kuru mülkiyeti devlete aitti. 1600 yıllarından itibaren çökmeğe başlayan dirlik sisteminin yerini iltizam sistemi aldı. 16.yüzyıldan itibaren sipahi ve sancak beylerinin vergi toplama yüzünden köylüler üzerinde yaptıkları baskı sonucu köylüler, topraklarını bırakıp, ya civar kentlere sığınmağa veya ıssız dağlık sahalara göç etmeye başladılar. Öyle ki, 17.yüzyıl içinde hemen her kentin nüfusunda ani artışın en belirgin yanı,  kentlere gelen aileleri barındıracak yer olmadığından zorunlu olarak bazı kentlerin içinde, bazılarının da kenarında evler yapıldı. Bu şekilde yeni mahalleler oluşmuştur. 

      Yine bu yüzyılda, daha önceleri kırsal kesime dadanan, köyleri soyan, yakıp yıkan celali çeteleri, kırın olanaklarının tükenmesi ile de, bu defa  kentlere saldırmağa başlamışlardı. Kuşkusuz bu ortamda eski üretimden, dolayısıyla ticaretten eser kalmamıştı. Kentler artık sanayi sahasındaki üretimi değil, dıştan gelebilecek tehlikeleri durdurmak ve canlarını korumak gibi bir savunma görevi üstlenmiş bulunuyorlardı. Nitekim evvelce imalatla uğraşan lonca örgütleri ve lonca esnafı, kent halkı ile birlikte, kentleri eşkıyaya karşı korudukları oranda ve aynı zamanda devletin kentler üzerinde etkisi kalmadığı gerekçesiyle kenti idare edecek ve koruyacak örgütleri kurmak zorunda kaldılar. 

      Bazı araştırmacılar, okyanuslar üzerinden Hindistan yolunun bulunması ve ticaretin Akdeniz’e uğramadan, Atlantik üzerinden yapılmağa başlamasından sonra, ilkçağdan beri işlekliğini devam ettiren, Asya Avrupa arası ticaret yollarının eski önemini kaybettiğini belirtirler. Gerçek şudur ki, Türk limanları aracılığı ile yapılan ticaretin devre dışı kalmasının en önemli nedeni 16. yüzyıldan itibaren Anadolu’nun bütünü üzerinde başlayan kargaşa ortamının yarattığı olumsuz etkilerdir. Evvelce iç batı Asya ülkeleri üzerinde kapanan kervan yollarının bu defa Anadolu üzerinde kilitlenmesi hem Venedik ve Cenovalıları işsiz bırakmış, hem de Anadolu kentlerinin gerek transit ticaret, gerek iç imalat ve ticaretinden elde edeceği olanakları yok etmiştir. 

 b) 19.Yüzyılda Anadolu’nun Üretim Durumu : 

      Ortaçağ’dan beri Anadolu’da her biri kendine has sanatlarla uğraşan bir kent modeli vardı. Her bir kentin üretmiş olduğu maddeler üstün nitelikleriyle Avrupa ve Asya pazarlarında kolaylıkla alıcı bulabiliyorlar ve bu, Anadolu kentlerinin tüccarlarına, zanaatçılarına, sanatkarlarına, devlete ve hammaddeyi üreten köylüye geçim imkanı sağlıyordu. Sanayiye ait faaliyetle lonca örgütleri ve sistemi içinde üretiliyordu. Kentlerde üretilen maddelerin kalitesini beğenmemek veya kusur bulmak mümkün olmadığından, bu işletme sisteminin üretim yavaşlığı, yani üretim hızının düşük kalması, yüksek kalite karşısında endişe konusu olmuyordu. 

      Mukayese edecek olursak Anadolu sanayi kentleri özellikle yeniçağ koşullarında Batı Avrupa’dan daha üstün bir düzeyde bulunuyordu Örneğin Avrupa’nın Flander yöresinde üretilen en iyi yünlü kumaşlar dahil, diğer sanayi  kentlerinde de Ankara’nın ürettiği sof kumaşlar ayarında yünlü kumaş üretilemiyordu. Bunun gibi Edirne’nin kokulu sabunları, Bursa’nın ve Güney Doğu’nun ipeklileri, vb. Avrupa’dakilerden çok daha üstün durumdaydılar. 

      Ciddi anlamda Anadolu sanayisinin bozulmağa dönüşmesi 18.yüzyıl içinde başlamıştır. 18.yüzyıla kadar Anadolu kentlerinin iç ticareti özellikle Türk tüccarlarının elinde iken, bu yapı yavaş yavaş değişmeğe başlamıştır. Özellikle Rum ve Ermeni tüccarlar Anadolu’nun iç ticaretini ellerine geçirmişler 19.yüzyılda bu gruba İngiliz, Fransız, ve Hollandalı tüccarlar da dahil olmuştur. Çünkü artık 18.yüzyıl Batı Avrupa sanayinin atağa kalktığı bir dönemdi ve Batı Avrupanın sanayi merkezleri artık işlenmiş madde değil, kendi tesislerinde kullanılacak hammaddeye şiddetle gereksinme duyuyorlardı. Bu nedenle yabancı tüccarlar da bu gerçeğe göre hareket etmişlerdir. Yani Osmanlı sanayinde kullanılacak olan hammaddeyi adeta çekerek Batı’ya aktarmışlardır. Böylece mamule dönüştürecek hammadde sıkıntısı çeken Osmanlı sanayisi çöküş dönemine girmiştir. 

      Özetleyecek olursak Osmanlı’nın 19. yüzyıldaki ekonomik görünümü şöyledir: 

1.Tarım: 

      Bu dönemde tarımın iyi durumda olmamasına teknolojik gelişmelere ayak uyduramamak yanında “yed-i vahit” yani tekel usulünün de tesiri vardı. Buna göre devlet istediği fiyatta çiftçinin tahılını satın alıyordu. Bu durum, başka alıcılar olmadığından mecburen devlete tahılını satmakta olan köylüyü tarımdan uzaklaştırdı. Bunun bariz bir göstergesi II.Mahmut zamanında Odesssa’dan İstanbul’a buğday getirildiği bir dönemde başkent dolayındaki verimli toprakların ekilmemiş olduğudur

2.Ticaret: 

      19.yüzyılda ticaret, daha çok develerden kurulu kervanlar vasıtasıyla yapılırdı. Ticari mallar şehirlerarası nakledilirken yollar üzerindeki kara gümrükleri bunlardan vergi alırlardı. Ulaşım yolu üzerinde birden fazla kara gümrüğü bulunuyorsa, her birine ayrı ayrı vergi ödenirdi. Bu durum iç ve dış pazarlarda satılacak yerli malların fiyatlarını yükseltmekteydi. Öyle ki, alınan vergi malın değerinin %50’sini bulmaktaydı. Bundan dolayı yerli malların iç pazardaki sürümü azalırken, fabrika mamulü yabancı mallar, daha ucuz olduklarından dolayı yavaş yavaş piyasayı ele geçirdiler. Bu da sanayideki çöküş sebeplerinden birini teşkil etti. 

      Dış ticaret yabancı ve gayr-i Müslim tebaa tüccarın elindeydi. II.Mahmut zamanında gayr-i Müslimlerin yanında Hayriye tüccarı denecek olan Müslüman tüccara da bazı imtiyazlar sağlandıysa da olumlu bir sonuç vermemiştir. Bunun nedeni Müslümanların “diyarı küfür” sayılan Avrupa ülkelerinde uzun süre oturmalarına caiz olmadığı gibi dini görüşlerinden kaynaklanan sebepler yüzünden dış ticarete fazla ilgi göstermemeleri idi. 

      Dış ticarette Avrupa ülkelerine satılan mallar arasında ham yün, ham pamuk, işlenmemiş ipek, keçi kılı, hayvan derisi, sünger, zımpara taşı, afyon, incir, kuru üzüm, zeytinyağı, şarap ve halı yer alırken; ithal edilen mallar ise, ipek eşya, keten bezi, pamuklu eşya, yün kumaş ve ip, barut, madeni eşya, saat, makine, askeri levazımat, kömür, cam eşya, porselen, vb.dir. 

      Görüldüğü gibi Osmanlı İmparatorluğu hammadde satan ve yapılmış eşya satın alan ülke durumundadır. El sanatlarımız iyi, kaliteli ve ucuz Avrupa fabrikalarının mamulleriyle rekabet edemeyince yabancı mallar iç piyasaya hakim olmuştur. 

      Osmanlı ticaretinin gerilemesine etken olan bir başka husus da Avrupa ticaret gemilerinin Karadeniz’e çıkış hakkı tanınmasıdır. 1774’de Rusya’ya tanınan bu imtiyaz zamanla diğer devletlere de verilerek 1829 Edirne Antlaşması ile Karadeniz, bütün devletlerin ticaret gemilerine açılmıştır. 

3.Sanayi: 

      Asla Batı ile mukayese edilemeyecek düzeyde olsa da, çoğunluğu askeri amaçları ve ihtiyaçları karşılamak üzere kurulan iplik, çuha, fes ve deri gibi fabrikalardan müteşekkil Osmanlı’nın bir sanayisi vardı. Bu sanayisini canlandırmak ve ayakta tutabilmek için bir takım teşebbüsleri oldu ise de, zaman içersindeki gelişmeler neticesinde Osmanlı sanayi çöküntüden kurtulamadı. Bunun başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir: 

Sermaye birikiminin yetersizliği: İleri sanayiye geçebilmek için gerekli olan sermaye özel teşebbüste yoktu. Bunda servetlerin varislere kalmasını önleyen müsadere usulünün etkisi de büyüktür.

Halkın servet anlayışı ve sosyal güvenliğin yokluğu: Osmanlı toplumunda servet paradan ibaret kabul ediliyordu. Parayı elden çıkarmanın tehlikeli bir iş olduğunu bilen halk parasını fabrika ve benzeri şeyler için yatırmadı.

Mali buhranlar: Gerekli olan sanayi yatırımlarını yapmak durumunda olan devlet de, iç isyanlar, sık sık yapılan savaşlarda harcanan masraflar ve başarısız olan savaşlar neticesinde ödenen tazminatlar gibi nedenlerden dolayı mali bakımdan sıkıntı içindeydi.

Kapitülasyonlar: Karşılıklı olarak yapılan bu ticaret anlaşmalarından Osmanlı tüccarları gerektiği gibi faydalanmadıklarından dolayı zamanlı bu eşit imtiyazlar Osmanlı’nın aleyhine dönmüştür.

Teknolojik Gerilik: Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’nın sanayileşmiş ülkelerinin gerisinde kalmıştı36. Özellikle Osmanlı ordusu üstün askeri teknolojiye sahip Batılı ülkelerin modern orduları karşısında güç kaybına uğramıştır.

Ulaşım vasıtalarını yetersizliği: Avrupa’da buharlı gemiler ve trenler varken Osmanlı taşıma sistemi hala iptidai şartlar dahilindeydi. Özel teşebbüs taşıma sektörüne ilgi göstermediğinden Osmanlı’nın dahili ulaşımını bile yabancı ve gayr-i Müslim tüccarlar sağlıyorlardı.

Madenlerin işletilememesi: Yeterli ilginin gösterilmemesi ve mevzuat yetersizliği yüzünden işletilmeyen madenler sanayi için gerekli katkıyı sağlayamamıştır.

 c) 18 ve 19.Yüzyıllarda Pamuklu Dokumanın Seyri : 

      Bu dönemde Osmanlı ekonomisinin durumunu ve sanayideki gelişmeleri incelemek için muhakkak pamuklu dokumalar yapım ve ticaretini öncelikle izlemek gerekir. Çünkü Osmanlı ekonomisinin çöküşü, bilhassa İngiltere’nin sanayi devriminin başlıca konusu olan pamuklu dokuma üretimindeki geçtiği aşamalar ve bu ürünlerin Osmanlı pazarında aldığı yer oranında olmuştur. 

      18.yüzyılda Fransız ticaretine yeni pazarlar bulmak için araştırmalar yapan, ve topladığı bilgiler sonucunda kendi hükümetine önlemler öneren, Karadeniz bölgesinde konsolosluk da yapmış olan M.de Peyysonel, bu bölgedeki Fransız yünlü kumaşlarının sürümünü arttırmak ve Osmanlı ve yabancı rakiplerini ortadan kaldırmak için fiyat faktörü üzerinde durur. Ve kaliteden önce pazarda ucuza satmanın önemini vurgular. Bunun için de aracıları ortadan kaldıracak ucuz hammadde kaynakları bulmak çok önemlidir. Peyssonel Fransız malları sürümünü sağlamak için numune vermek, alıştırmak, deneme alış ve satışları yaparak maliyet hesaplamak gibi o dönemde İngiliz, Flemenk ve başka koloni devletlerinin dikkat ettiği bütün yöntemleri Osmanlı pazarında denemiştir. 

      Peyssonel’e göre 1750’lerde Anadolu, Kırım ve civarının çeşitli giyim ve döşemelik ihtiyaçlarında kullanılan tekstil mallarının büyük bir bölümünü karşılamaktaydı. Dış giyimini en ucuza sağlamaya çalışan halk kitlesi Anadolu bölgesini seçiyordu. Açıkça Hollanda ve Hint pamukluları bu pazarda ucuz Anadolu pamukluları ile fiyat bakımından rekabet edemiyordu. 

d) İngiliz Pamuklularının Hakimiyeti : 

      18.yüzyıl sonuna doğru Osmanlı ülkesi, özellikle Serez-Selanik bölgesi ve Teselya’daki pamuk ipliği merkezleri Almanya’ya geniş ölçüde pamuk ve pamuk ipliği ihraç etmekteydi. Yalnız pamuk ipliği ihracatı yılda 20 bin balya olarak hesaplanmıştı40. Levant pazarı ortaçağdan beri yünlü kumaş ticaretinin, zengin ve hali vakti yerinde olan tabakalara satıldığı bir yer olarak bilinmekteydi. Bu büyük pazarı İngilizlerin ele geçirmek, Osmanlı sanayi girişimlerini baltalamak için nasıl çalıştığına dikkat çekmek açısından bir örnek, İngiliz ticaret ajanı C.Aubin’in anlatımıyla şöyledir41: Fiume ve Trieste yollarının harp dolayısıyla kapanması üzerine, İstanbul pazarındaki Alman müslinlerinin fiyatı yükselmişti. O zaman yerli Osmanlı girişimcileri İstanbul’da büyük bir han yapıp içine dört beş yüz tezgah koyarak bu müslinleri İstanbul’da üretmek isterler. Aubin, bu yerli sanayinin İngiliz pamuk ipliği tüketimini arttıracağını kaydetmekle beraber, yüksek kalite ve ucuz müslinler yapıp ihraç ederek rakip olacaktır; onun için de bu girişimleri öldürmek ve bu geniş pazarı ele geçirmek kanısındadır. Bunun için İstanbul pazarında revaçta olan müslinlerin örneklerini İngiltere’ye gönderir. Ve sonuçta gerekli olan yapılır. 

      1780’de Samuel Crompton’un geliştirdiği yöntemle İngilizler Hint kumaşlarını taklit ederek Levant pazarında etkin hale gelmeye başladılar. 1810’a doğru bu taklitlerin ucuzluğu nedeni ile, hakiki Hint mallarının yerini almıştır. İngiliz sanayinin Levant’ta Hint müslin ve basmalarının tamamı ile yerini alması ise 1825’den sonradır. Ancak bu sırada yerli büyük bez piyasası, henüz yerli dokumacıların elindedir. Bu pazarında ele geçirilmesi, üretim maliyetlerinin, özellikle emek maliyetinin düşürülmesiyle, yani mekanik buluşlarınemek maliyeti problemini çözmesinden sonra mümkün olacaktır. 

      Levant’ta ilk tutulan mal, İngiliz pamuk ipliğidir. İngilizler Levant pazarına ilk olarak, yerli ve Hint numunelerine üstün mule ve twist pamuk iplikleri ile girdiler. 1806 Osmanlı gümrük tarifesine göre önemli bir ithal malı olan İngiliz pamuk ipliği, 1840’larda Diyarbakır pamuklu el sanayi  tarafından kullanılıyordu42. Halep, Şam, Bursa ve İstanbul sanayile rinde de kullanılan İngiliz pamuk ipliği, henüz Anadolu’daki şehir ve kasabalardaki iplik eğirmekle geçinen halk tabakasını etkilememiştir. 

      İngiltere’nin 1825-1860 yılları arasındaki pamuklu ihracatı tablosuna 43bakarsak, Osmanlı Devleti’nin 1825-30 döneminde yaptığı pamuk ipliği ithalatı 3 katına, sonra gelen 5 yılda 6 katına, 1860 da ise, 1825 deki rakamın yaklaşık 40 katına çıkmıştır. Pamuklular ise yine 1825-30 döneminde 5 katına çıkarken 1860 da bu rakam 65 kat artmıştır. 

      İngiliz dokuma sanayisinin Osmanlı pazarını nasıl ele geçirdiğini bir başka şekilde görmek için David Urquhart’ın tespitine bakmamız gerekir. O’na göre Üsküdar’da 600 tezgahtan 1821’de ancak 21 i kalmıştır. Tesalya’da ise, 2000 tezgahtan 1830’da 200 tezgah işliyordu. Bu da İngilizlerin Osmanlı pazarındaki hakimiyetinin bariz bir göstergesi olarak kabul edilebilir. 

 

 

 e) Batı’nın Anadolu Sanayisini Çökerten Planı : Bu dönemde yani 19.yüzyılda, Anadolu’nun durumuna baktığımızda, daha 16.yüzyıldan itibaren Celaliler ve diğer ayaklanmaların meydana getirdiği kargaşa ortamı yüzünden pazarlarını kaybetmiş, bu arada kendine rakip ülkelerdeki gelişmelerin seyrini takip edemediğinden dolayı, meydana gelen yeni teknik ve yöntemlerden habersiz olduğu için sanayisi çok iyi durumda değildi. Bu arada sanayi devrine giren Batı ülkeleri açık deniz ticaretinde elde ettiği serveti sanayisine sermaye olarak kullanmaktaydı. Bu da Batı’daki üretimi o derece arttırmıştı ki, üretilen malın satımından çok, sanayi için gereken hammaddeyi tedarik etmek Batı için problem haline gelmişti. Böylece Batı Avrupa süratle gelişen sanayisine hammadde sağlayacak sahalar aramaya ve mamul maddeleri sürecek pazarları ele geçirme gibi bir duruma girmiş oldu. 

      Batı Devletleri’nin, Osmanlı Devleti’nin siyasi zaafından da yararlanarak uygulamaya koyacakları plana göre, Anadolu kentlerinin sanayisini o güne kadar besleyen hammaddeye el koymak, böylece duracak ola sanayinin Anadolu insanının ihtiyacını karşılayamamasından dolayı, meydana gelen açığı Avrupa mamul maddelerini Anadolu pazarına sürerek karşılamaktı. Yani bu planla bir taşla iki kuş vurulacaktı. Anadolu hem Batı’nın hammadde
 ihtiyacını karşılayacak, hem de Batı’nın ürettiği mallar için Pazar olacaktı. 

      Bu planın nasıl uygulamaya konulduğunu ve başarılı olunduğunu görmek açısından birkaç örnek verebiliriz44. 18.yüzyıldan itibaren Ankara merkezinde toplanmış olan azınlığa ait tüccarlar daha önceleri Avrupa’ya sof kumaş gönderdikleri halde, bu sefer köylerden tiftik ipliği toplamağa başlamışlardır. Ancak kumaş yerine iplik ihracı, Ankara ve civarındaki dokuma tezgahlarını hammaddesiz bırakır. Toprakların çalışamaz duruma gelmesi ise, Avrupa’dan ithal edilen kumaşlarla kapatılmağa çalışılır. Bu durum ise, yerli dokuma sanayisinin yok olması için yeterli bir gelişmedir. Devlet her ne kadar olaya müdahale etmek istese de, yabancı uyruklu tüccarların tiftik ipliğine sof kumaşına ödediklerinden çok daha fazla para vermeleri sebebiyle, başarılı olamamıştır. Nitekim 1812’de Ankara ve çevresinde bulunan 1000 dokuma tezgahı ve 10000 kişilik kalifiye işçiden 19.yüzyılın sonlarında tezgah sayısının 1-2 ye düşmüş olması ve tüm işçilerin dağılıp gitmesi bu durumu açık bir şekilde gösterir. 

      Yine benzer olaylar Tokat’ta cereyan etmiştir. 17.yüzyılda Tokat, bakır eşya üretim ve ticaretinde Anadolu’nun önemli pazarlarından biriydi. Mevcut hammaddelerin Avrupa’ya gönderilmesiyle malzemesiz kalan bakırcılık sanatının yok olmasıyla 18.yüzyılın sonunda Tokat, bakır ile uzaktan yakından hiç ilgisi olmayan basit bir kasaba düzeyine inmiştir. 

      Aynı şekilde Anadolu’nun diğer kentlerinde de benzer olaylar yaşandı. Mesela ipekli kumaş yerine ham kozaya daha fazla ücret ödenmesi ve bütün kozaların ihraç malı haline gelmesi ile, başlıca ipek üretim merkezleri olan Bursa,Bilecik, Balıkesir, Manisa, Amasya, Diyarbakır gibi şehirler birer birer bu fonksiyonlarını kaybettiler. 

      Özet olarak ifade etmek gerekirse, Batı’nın, özellikle buhar makinesinin icadı ile üretim araçlarını modernleştirmesi sonucunda, hammadde alıp, mamul satar hale gelmesi, Osmanlı Devleti’nin de yeniliklere kapalı kalmasından dolayı üretimini koruyamaması, ve mevcut hammaddeleri batılı tüccarlara kaptırması Osmanlı sanayini zayıflatmış, ve halkın ihtiyaçlarını karşılamak üzere dışardan pamuklu mamul alıp, ham pamuk satar hale gelmesi ve bu durumun hacminin büyümesi Osmanlı ekonomisinin çöküşünü hızlandırmıştır. 

 SONUÇ: 

      Bu incelemeden bir takım sonuçlar çıkarmak için, sanayi devriminin neden ortaçağ boyunca karanlıkta yaşayan Avrupa’da gerçekleştiğini anlamaya çalışmak gerekir. 

      Örneğin  bilim ve teknolojideki birikimiyle Batı Avrupa’ya kıyasla 1200’lerin sonuna kadar belirgin bir üstünlüğe sahip olan İslam dünyasında, yada 1400’lerin sonuna kadar gene çarpıcı bir üstünlüğe sahip olan Çin’de neden olmamıştır bu büyük sanayi devrimi? 

      Her şeyden önce devlet adamlarının bile okuma yazma bilmediği, karanlıkta yaşayan Batı, değişime ve bilime açık idi. Bunda zaman zaman halk ile beraber olan , zaman zaman ise feodal yapının sağlam taşlarından olan derebeyleri ile dayanışma içine giren “burjuva” sınıfının öncü rolü çok önemlidir tabi. 

      Değişim faktörünü daha iyi anlamak için, daha 15.yüzyılda tarımda hidrolik mühendislik yöntemini ve suni gübreyi kullanabilen, daha milattan önce 200’de Avrupa’dan 1500 yıl önce demir döküm tekniğini, Avrupa’dan 1000 yıl önce kağıdı, 18.yüzyılda matbaayı bulan Çin’in bu olağanüstü bilim ve teknoloji birikimine45 karşın, nasıl geri kaldığına bakmak gerekir. Çin’in yönetici sınıfı istikrar peşindeydi, ve bu istikrarı sağlamak için her türlü yeni fikre kuşkuyla bakıyorlardı. Toplumu sapkın fikirlere karşın koruyacak önlemler sonucu (örneğin deniz aşırı seferlere son verilmesi) 1400’lerden sonra teknolojik gelişme yavaşlamış, 1500’lerin sonunda Batı Avrupa’nın gerisine düşmüştü. 1800’lere gelindiğinde ise, aradaki fark artık bir uçurumdu. 

      Değişime karşı ya da mesafeli tavır bizde de vardı. Bunun iki nedeni olduğu söylenebilir:

1- Toplumsal düzen ilahi olarak algılanıyordu. İlahi olan ise, mükemmel ve mutlak olandı, yani değişmezdi.

 2- Yaşanan toplumsal değişmenin kaçınılmazlığının kavranamayışıydı. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu’nun 16.yüzyıldaki klasik dönemi sonrasında sorunlarla karşılaşmaya başladığı dönemde durum değerlendirmesi yapmak için hazırlanan risaleler sanayi ölçüde sorunların kaynağını, düzenin bozulmasında görüyor ve çözümü geriye dönük restorasyonda buluyorlardı. 

      Öyle ki, Stantford Shaw’un şu tespitleri çok ilginçtir: 17. ve 18. yüzyılların en kritik dönemlerinde reformlar ve reformcular ortaya çıkmıştır. Ancak bu dönemin en akıllı ve ileriyi gören Osmanlı reformcuları bile, Osmanlı düzeninin kafirlerin geliştirebilecekleri her hangi bir düzenden üstün olduğu ilkesinden hareket ediyorlardı. 

      Konunun daha iyi anlaşılması bakımından şu olay dikkat çekicidir47: Avusturyalılar ile aramızda geçen bir savaşta, Petervardin’de şehit düşen (1716) Sadrazam Damat Ali Paşa’nın, yalnız katalogu 4 cilt tutan kitaplarının müsaderesi için çıkan irade üzerine, bunlar arasında bulunan felsefe, tarih ve astronomi kitaplarının kütüphanelere vakfı caiz olamayacağına dair, şeyhülislam Ebu İshak İsmail Efendi’nin fetva verdiğini görüyoruz. 

      Bu bize gösteriyor ki, astronomi, hatta tarihe ait eserlere itibar etmek şöyle dursun, onların genel bir kütüphaneye vakfına bile razı olmayan bi r zihniyet 18.yüzyılda bile hala mevcuttur. 

 sanayi devriminin bir başka boyutu ticarettir. Ticaret bir yarışmadır. Bu yarışı da malını satan ve kar eden kazanır. Nitekim “bilinmeyen pazarlar” için seri üretim yapanlar mallarını satamamış ve bu durum 19 ve 20.yüzyılın belli dönemlerinde ekonomik bunalımlara neden olmuştur. Ticaret yarışını kazanmak için çalışmak ortaya “yeni teknoloji” çıkarmıştır. Çin gibi kendi içine kapanan ülkeler dünya pazarlarıyla ilişkilerini kestiğinden dolayı yarış dışı kalmışlardır. 

      Bernard Lewis’in ifadesiyle: Müslümanlar kurdukları askeri imparatorlukta yalnız dört meslek tanıyorlardı. İdarecilik, savaş, din ve tarım. sanayi ve ticaret tevarüs ettikleri sanatları icraya devam eden fethedilmiş gayrimüslim tebaaya bırakılmıştı. Böylece kafirlerin izledikleri mesleklere kafir damgası vurulmuş oldu ve birçok sanatkarlar Müslüman olduktan sonra bile bu damga kaldı. Batılılar ve yerli Hıristiyanlar, bankerler, tacirler ve sanatkarların hepsi Osmanlı Müslümanları tarafından hakir görülüyordu. 

      Bu nedenledir ki, 1536 yılında Fransa’yla yapılan, Osmanlı ve Fransız tüccarlarının eşit haklarla birbirlerinin ülkelerinde kendi kanunları çerçevesinde ticaret yapacağı anlaşmaya rağmen, Osmanlı tüccarları bu eşit haklardan faydalanma yoluna gitmediler ve bu eşit anlaşmalar 19.yüzyılda “kapitülasyon” haline dönüştü. 

      Son olarak sanayi devriminin bir sonucu “sömürgecilik” konusuna değinmek istiyorum. Bilindiği gibi 19.yüzyılda Avrupa devletleri askeri güçlerinden de yararlanarak, endüstrilerine bol ve ucuz hammadde kaynakları sağlamak ve ürünlerine geniş pazarlar açmak için, Asya, Afrika ve Güney Amerika’da sömürgeler kurmuşlardır. Bunları yaparken de zamanın geçerli “düşünce akımı” olan “beyaz ırkın üstünlüğü”ne dayanmışlardır. Bu üstünlüğün getirdiği görevlerin arasında “az gelişmiş ırklara medeniyet götürmek”, Batı medeniyetinin temelini oluşturan Hıristiyanlığı da, bu “az gelişmiş ırklar” arasında yaymak gibi bir tutum ortaya konulmuştur. 

      Ne tuhaftır ki, 21.yüzyıla girdiğimiz halde, 11 eylül 2001 New York’a yapılan ikiz kule saldırısından sonra gerek Amerikan başkanı G.W.Bush’un, gerekse İtalya başbakanı Berlusconi’nin yaptıkları konuşmalardan sömürgecilik devrinden kalma zihniyetin Batı Dünyası’nda hala devam ettiğini görmek mümkündür.      

İnsanlar yaşadıkları ilk dönemlerden günümüze kadar hep bir gelişme içine olmuşlar, daha ileriye , daha yeniye, daha farklıya ulaşma çabası içinde olmuşlardır.

Toplumsal gelişme dönemleri kabaca ele alındığında insanlığın günümüze kadar dört temel aşamadan geçtiği söylenebilir. Bu dönemlerin temel karakteristiklerine özetle baktığımızda hem bu dönemleri hem de günümüzü daha iyi anlamak mümkün olacaktır.

Avrupa, 18. yüzyılın sonlarından itibaren iki yönlü bir değişim dönemine girdi. 1776 Amerikan ve 1789 Fransız Devrimi ile ‘kültürel’ sonuçları bulunan Demokratik devrim, bir diğeri ise 18. yüzyılda İngiltere’de ortaya çıkan Endüstri devrimidir                                  
17. Asırda Batı Avrupa’da uygun ortamlarda gerçekleşen, bilimsel devrimler sonucu bilgi hazinesinin kritik kütleyi aşacak şekilde büyümesiyle tabi olarak oluşan, 1750 ile 1830 arasında ilk kez İngiltere’de başlayan, daha sonra Fransa, Almanya, Rusya ve Japonya gibi ülkelere yayılan ve Batı insanın ın hayat tarzını ve seviyesini köklü bir biçimde değiştiren makineleşme ve teknolojik gelişmelerle beraber seri üretim olaylarına “sanayi devrimi” denir

 Sanayi Devrimi: Avrupa'da 18. ve 19. yüzyıllarda yeni buluşların üretime uygulanması ve buhar gücüyle çalışan makinaların makinalaşmış endüstriyi doğurması, bu gelişmelerin de Avrupa'daki sermaye birikimini arttırmasına denir.

*Sanayi Devrimi ya da Endüstri Devrimi;

Basit anlamı ile Sanayi Devrimi, küçük zanaat, tezgâh ve atölye üretiminin yerine yeni buluşların getirdiği yeni teknik ve makinelerle donatılmış fabrika üretiminin geçmesi, diğer bir deyişle yeni bir enerji kaynağı buhar gücünün harekete geçir diği makinenin insan, rüzgâr, su, hayvan gibi doğa enerjisinin yerini almasıdır.

      Tam olarak ne zaman olduğu tartışmalı olan ve hangi zamanları kapsadığı hakkında Batı’nın önemli iktisat tarihçileri arasında görüş farklılıkları bulunan sanayi devrimi ilk kez, 1880/81 yılında Oxford Üniversitesi’nde konu üzerinde dersler veren İngiliz tarihçi Arnold Toynbee tarafından inkılap kavramı şeklinde ele alınmıştır.  

*DİĞER ANLAMI:

Çağdaş sanayi tekniğinin XVIII. Yüzyılın ikinci yarısından başlayarak şaşırtıcı bir hızla gelişmesidir.

Daha çok el yordamıyla yürütülen ve ağırlıklı olarak insanın fiziksel gücüne dayalı işler, 1770’li yıllarda önemli bir değişime uğramıştır. Adam Smith (1776), özellikle üretim süreci üzerinde durarak, üretim sürecindeki işle ri basite indirgemiş ve temel görevlere ayırmıştır.

Sanayi devrimi ile birlikte insanların çalışma koşullarında birtakım değişiklikler meydana gelmiştir. Bu değişiklikler de toplumda radikal değişiklikler meydana getirmiştir. Fabrika örgütleri ortaya çıkmıştır. Bu oluşum da fabrikalarda çalışan işçi sınıfının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu fabrikalarda iş bölümü gelişmiş ve teknik bir hal almıştır. Bu işbölümünü belirleyen makinelerin organizasyonu olmuştur. Çok uzun süreler boyunca insan hayatına egemen olan emek zamanımıza yakın bir dönemde kendi doğal yapısından ayrılıp teknik hale gelmiştir.

 NEDENLERİ

 A)DÜŞÜNSEL NEDENLER:

*Sanayi devrimini 16. ve 17. yüzyıldaki dinsel, siyasal, bilimsel ve felsefi düşünceler hazırlamıştır.

* Protestan Reformu "bugün çok çalışıp yarını düşünmeyi" önemli bir değer olarak yerleştirmiştir.

* 17. yüzyılda Aydınlanma Çağı filozofları bilimsel yöntemi ve rasyonel düşünme ilkelerini geliştirmişlerdir.

*17. yüzyılın bilimsel buluşları, sanayi devriminin teknolojik gelişmelerine kaynak oluşturmuştur.

*Fransız Devrimi Napolyon aracılığıyla bu düşünceleri Avrupa’ya yaymıştır.

 B) SOSYO- EKONOMİK NEDENLER
1)Hızlı Nüfus Artışı: 16. yüzyıldan başlayarak Avrupa'nın nüfusu hızla arttı.

2)Tarımdaki Gelişmeler :bu sektördeki nüfus ihtiyacını azaltarak bu nüfusun kentlere göç etmesine neden oldu. Böylece kent sanayine hazır işgücü oluştu.

3)Yaşam düzeyinin yükselişi: Eskiden lüks sayılan şeker, kahve, çay gibi mallar artık orta sınıf ve alt sınıflar için doğal bir gereksinme olmaya başlıyordu. Bu da dolaylı olarak tüketim malı talebini arttırdı.

4)Geniş çaplı yağmalar: sanayi devriminin en önemli finans kaynağı olmuştur. Gerek İspanyollar tarafından yağmalanan Orta Amerika altınları, gerekse de İspanyol gemilerini vuran, yağmacıları yağmalayan İngiliz gemileri, Avrupa'ya tonlarca altın taşımıştır. Bütün bunlar 16. ve 17. yüzyıllarda, sanayi devrimine götüren süreçleri desteklemiştir.

5)Hindistan'da 23 Haziran 1753 tarihinde, Fransız birliklerini savaş alanında yenen İngilizler (Plessey Savaşı), Hint-Moğol imparatorlarının devasa hazinesine el koymuşlardı. Bu hazinenin İngiltere'ye taşınmasıyla bu ülke ekonomisinde ortaya çıkan para ve finans olanaklarının, dokuma ve buhar makineleriyle ilgili tüm teknik buluşların 1758-1791 tarihleri arasında gerçekleşmesini açıklamada birincil argüman olduğu söylenebilir.

6)Sömürgecilik: Avrupa ülkeleri yeni koloniler oluşturarak buradan getirdikleri malları sanayide kullanmaya başladılar, işlediler ve tekrar sömürgelere sattılar.

7)Küçük burjuvazinin gelişmesi ve orta sınıfın zenginleşmeye başlaması bir itici kuvvet oldu.

8)Kapitalizm: Orta sınıfın zenginleşmesi sürecine paralel olarak kapital birikimi oluşmaya başladı. Böylece yeni yatırım alanları aranmaya başlandı.

9)Taşıma ve teknolojide meydana gelen gelişmeler

SANAYİ DEVRİMİNİN DOĞUŞU

*İngiltere’de buhar makinesinin bulunması ile ortaya çıktı.

*1870’ten sonra Avrupa ve ABD’ye yayıldı.

* insanlık tarihi süresince görülen en önemli ikinci gelişmedir.

*. Kömür ve çelik sanayinin gelişimi, buharlı motorların icadı ile hemen arkasından gelen elektrik ve kimya teknolojisindeki gelişmeler, daha önce hiç görülmemiş türden yeni sanayi kollarının oluşmasına yol açtı. Sanayi alanlarının böylesine çoğalmasıyla birlikte üretimde çok büyük bir artış sağlandı.

            Tüm ürünlerin artması ve aynı zamanda işgücünün açıkta kalması sanayi devrimine yardımcı oldu. Endüstride hammaddeye ihtiyaç vardı. Ürünler için Pazar gerekiyordu. Fabrika araç ve gereçleriyle binaların finansmanı için de sermaye lazımdı. Hammadde ve pazarın bir kısmını deniz aşırı koloniler sağlıyordu. Bu yüzden, ticaretteki atılım da sanayi devriminin yardımcısı oldu.

*Sanayi devrimi aile içi üretimi büyük ölçüde etkiledi. Makineler basit el araçlarının yerini aldı. El tezgahları ve eğirme makineleri su veya buhar, kol gücünün ve hayvan enerjisinin yerini aldı.

*1789’lardaki bu değişim yalnız bir kaç endüstriyi etkilemişti. Bunlar ancak, madencilik, mühimmat, tekstil gibi anahtar sanayi kolları idi.

*Demir üreticilerinin artan kömür ihtiyacı yüzünden, kömür madenciliği 18. yüzyılda büyük bir iş alanı idi. Yüzyıllarca bu işte mangal kömürü kullanılmıştı. Ancak bu maliyeti oldukça arttırıyordu.Bunun önüne kok kömürü kullanılarak geçildi.Böylece daha yüksek kalitede demir üretimi gerçekleştirildi. Askeri ihtiyaçları karşılamak için yeni döküm haneler ve askeri fabrikalar kuruldu. Öte yandan tekstilde ucuz yünlü elbiselerin üretiminde devrim oldu. “Uçan Mekik” denilen araç ilk kez el dokumalarında uygulandı. Büyük başarı sağladı. Daha sonra su gücüyle çalışır hale getirildi. Kapasite 100 misli arttı.

*Ancak 1760’larda su gücüne dayalı endüstri yerini buhar gücüne bıraktı.1789’larda İngiltere 150 adet pamuk eğirme makinesine sahip olmasına rağmen, yünlü ve diğer ara ürünlerin önemli bir kısmı halâ elde yapılıyordu. Endüstri gelişiminin bütünüyle tamamlanması ucuz ve ağır kargoların, ulaşıma yarayan kanal ve demiryollarının yapımına ve eğitilmiş insan gücü ile sermaye yokluğunun üstesinden gelmesinden bağlıydı. Bütün bu gelişmeler ve çabalar 18. yüzyıl Sanayi Devriminin ilk adımlarını oluşturdu.

            SANAYİ DEVRİMİNİN AŞAMALARI

1)BİRİNCİ AŞAMA:MAKİNALAŞMA ÇAĞI

*İlk İngiltere’de başlamıştır.

*18.yüzyılda başlamıştır.

*19.yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür.

*Enerji kaynağı ve hammadde DEMİR ve KÖMÜR’dür. 

‘*Makine kullanımının yaygınlaşması socunda büyük fabrikalar ortaya çıkmıştır(Temel ayırıcı özelliği).

* Buhar, kömür ve demirin bileşimi önemli siyasal, ekonomik ve toplumsal sonuçlarıyla birlikte demiryolu dönemini başlattı.

*Bu dönemde İngiltere'nin sahip olduğu zengin kömür yatakları bu devletin öteki devletler üzerinde ekonomik üstünlük sağlamasına yol açmıştır.

*Endüstri devriminin ilk aşamasında buhar, kömür ve demirin birleşimi önemli siyasal, ekonomik ve toplumsal sonuçlarıyla birlikte "demiryolu çağı"nı da açmıştır. Kömür yalnızca demiryolunda haraket eden araçlara güç sağlamakla kalmamış, aynı zamanda demiryolları da kömürü çok uzak ve eskiden taşınamayan yerlere götürmüştür. Böylece Avrupa'da kömürle çalışan makinaları barındıran fabrikalar hem büyümüş hem de en uzak noktalara kadar yayılmıştır.

Böylece, Avrupa’da temelde tarım işçilerinin toplumdan fabrikalarda eşya üreten nüfusa doğru düzenli bir değişim olmuştur.Daha önceki dönemlerin ayırıcı özelliği nasıl avcı ve toplayıcı kabileler ile büyük toprak parçaları ise, sanayi çağının çarpıcı kurumu fabrikalar olmuştur. Fabrikalar üretimi hızlandırmış, yaygınlaştırmış, kaliteyi arttırmış, iş gücünden tasarrufu sağlamış, maliyeti aşağıya çekmiştir.

            1870’lere kadar pratik buluşlar, sistemli araştırmalardan çok, sağduyuya ve geleneksel becerilere dayanan yetenekli teknisyenlerin ve işlerine sıkı sarılan girişimcilerin çabalarının ürünü idi. Demiryolunun kara ulaştırmacılığına yeni bir hız ve etkinlik kazandırdığı, okyanus gemiciliğindeki gelişmelerin çelik teknelerin ve buhar gücüyle çalışan pervanelerin tahta teknelerin ve yelkenlerin yerini almasına yol açtığı kömür ve buhar çağı idi. Aynı zamanda teknolojinin ve sanayiinin her alanında İngiltere’nin herkesçe kabul edilen önderliklerini sürdürdükleri bir dönemdi. Kömür ve çelik sanayilerinin yanı sıra dokuma makineleri, buharlı motorlar, demir yolları ve buharlı gemiler İngiltere’de bulundu ya da ilk gelişmiş biçimlerini bu ülkede kazandı.19. yüzyılın ortalarına kadar süren bu sanayileşme süreci demir ve kömürün asıl enerji kaynağı ve hammaddeyi oluşturduğu bir makineleşme sürecidir. Buhar, kömür ve demirin bileşimi önemli siyasal, ekonomik ve toplumsal sonuçlarıyla birlikte demiryolu dönemini başlattı.

   2) İKİNCİ AŞAMA: ikinci sanayi devrimi çelik, petro l ve elektriğin gelişmesiyle alakalı (çelik sanayii de 1856 yılından itibaren gelişmiş) ayrıca ilk petrol kuyusu açılmış ve 1866'da ilk patlamalı motor keşfedilmiş. ingiltere de artık bu dönemde üstün güç olma özelliğini kaybediyor yavaştan, bütün avrupa da sanayileşme yarışına giriyor, sonra hop birinci dunya savasi'na kadar yolu var..

Bu aşama da  taşıdığı anlamlar için ise, farklı görüşler vardır. “İkinci sanayi devrimi İngiltere’de meydana gelen “birinci”nin Fransa, Almanya, A.B.D ve Japonya gibi ülkelere yayılmasıdır.

19.yüzyılda elektriğin, petrolün, yeni metallerin ve kimya sanayindeki öteki bazı buluş ve gelişmelerin devreye sokulması olayına “ikinci sanayi devrimi” denir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra elektronik sanayinde meydana gelen gelişmeleri kapsayan aşamaya “ikinci sanayi devrimi ”  denmiştir. Yine bu düşünceye göre “birinci sanayi devrimi” geliştirilen makinelerin “insanın kol gücünün yerini, ikinci sanayi devrimi ise, makinenin “insanın kafa gücünü yerini” aldığı dönemlerdir.

   Sanayi devriminin ikinci aşamasında (1870'ler sonrası) temel hammadde ve enerji kaynaklarında değişiklik ortaya çıktı. Kömür ve demirin yanında çelik, elektrik, petrolkimyasal maddeler de üretim sürecine sokulunca endüstrileşme bug ün etrafımızda görülen biçimini almış oldu. ve

Demir, endüstri devriminin birinci aşamasında büyük ama başat olmayan bir rol oynamıştı. İkinci aşamasında çelik tam anlamıyla her alana egemendir. Çeliğin en önemli yararı demiryollarında görülmektedir. Örneğin bu demende çelik saysinde gelişen demiryolları Birinci Dünya Savaşı'nda savaşan devletlere temel lojistik desteği sağlamıştır.

            1870’lerden sonra sanayi devriminin nitelik değiştirdiği görülmektedir. Bilimsel buluşlar ve bunların üretime uygulanması, devletlerce desteklenmeye başlandı. Böylece büyük ve varlıklı kuruluşların imkanları, doğal kaynaklar ve bilim işbirliği yaparak yeni ve seri halde üretime yöneldi. Bu aşama ilkine göre toplumsal alanda da daha etkili oldu. Temel hammadde ve enerji kaynaklarında da değişiklikler oldu. Elektrik teknolojisindeki gelişmeler, kimya sanayiinin doğuşu, kömür ve demirin yanında petrol ve kimyasal maddelerin ortaya çıkış ı gibi çok önemli gelişmeler bu çağa damgasını vurdu.

            Günümüzde bile kullanım alanı bulan içten yanmalı motor, telefon, mikrofon, telsiz, gramafon, lamba, araba lastiği, bisiklet, daktilo, ucuz gazete kağıdı gibi yenilikler sanayi devriminin bu döneminde ortaya çıkan ürünlerdir.Demir sanayi devriminin birinci döneminde önemli bir etken iken ikinci aşamada yerini bütünüyle çeliğe bırakmıştır. Özellikle demiryolu yapımında çeliğin yeri büyüktü. 1880-1890 yılları  ar asında A.B.D. mevcut demiryollarına 115.000 km. eklerken, İngiltere mevcut demiryolu uzunluğunu 1860-1913 arasında iki katına, Fransa dört, Almanya ise altı katına çıkarmıştır. Rusya’da da doğuda Pasifik güneyde de Asya’nın içlerine kadar uzanan bir ağ örülmüştü. Böylece demiryolu ulaşımı 1870 sonrasında hayatın her alanında etkinlik kazanmış, beraberinde siyasal ve ekonomik yönden güçlü merkezi devletlerin kurulmasını getirmiştir.

            Bu devrin ilk ve en açık özelliği üretimde görüldü.daha fazla mekanik güç, daha fazla hammadde, daha fazla üretilmiş mal artık ürün ve değer , daha fazla ulaşım, sanayi ve ticaret süreçlerini beraberinde getirdi. Bu ürünleri pazarlayacak, alacak ve tüketecek kitleler ortaya çıktı. Eski ve basit yapım biçemlerinin yerini daha ucuz ve aynı zamanda bazen daha kaliteli ürünleriyle fabrikalar aldı.Öte yandan iletişim, sanayiinin gelişmesinde hemen hemen ulaşım kadar önem kazandı. İngiltere posta sistemini kurarak çağdaş iletişimin öncülüğünü yaptı. 1875 Uluslararası Posta antlaşması sonucunda, ulusal posta sistemleri uluslararası düzeyde bütünleştirildi. 1860’da Atlantik’i boydan boya aşan ilk telgraf kablosu çekildi. Radyo dalgalarıyla telsiz telgraf da 1895’teki ilk denemenin ardından uzak yerlere iletişim alanında büyük bir önem kazanmaya başladı. Haberleşmede görülen bu gelişmeler gazetelerin geniş kitlelerce okunmasında etkin oldu. Basın yoluyla kamuoyunu etkilemek, yeni bir politik anlayışa ve diplomasiye yol açtı.

            Deniz ulaşımında görülen gelişmeler de son derece önemliydi. Buharlı geminin 1807 gibi erken bir tarihte yapılmış olmasına rağmen gelişme göstermemesi okyanuslarda uzun süre yelkenlilerin egemenliğini kıramadı. Çok kömür harcaması bunun önemli bir nedeni idi. Ancak 1870’den sonra daha iyi buhar kazanlarının ve daha geniş çelik teknelerinin yapılması, buharlı gemilerin yük taşımasında gelişme sağladı. Bunun doğurduğu sonuçlardan birisi Amerika’nın, Arjantin’in ve Avustralya’nın geniş ve verimli ovalarında yetiştirilen tahılların Avrupa’ya çıkarılmasını kolaylaştırması oldu. 1869’da Süveyş Kanalı’nın  ve 1914’de Panama Kanalı’nın açılmasıyla dünyanın görünümü değişti.Kara ve deniz taşımacılığında görülen bu gelişme hava ulaştırmacılığında olmadı. Hava ulaştırmacılığı daha ağır gelişti ve ancak Birinci Dünya Savaşı öncesinde bir deneme devrimi yaşadı.

3)ÜÇÜNCÜ AŞAMA
Bilgisayarın keşfinin ve ileri teknolojik gelişmelerin sanayi devriminin üçüncü aşamasını oluşturduğu varsayılmaktadır

     Gerçek şu ki, gerek birinci , ikinci ve üçüncü sanayi devrimleri için, tarihin geniş bir perspektifi kapsamında, tekerleğin icadını, özellikle birinci sanayi devrinin konusu olan tekstilin tarih öncesi devirlere dayanan üretimini, zirai alandaki birçok gelişme ile, Magna Carta ve feodal yapı içindeki burjuva sınıfının  göz alıcı aşaması gibi, daha birçok birbirine sebep sonuç ilişkileri ile bağlı iktisadi ve siyasi gelişmeler, ve bugü n için örnek verirsek, yeryüzünü saran McDonalds zincirleri veya milyonlarca bilgisayarı birbirine bağlayan Microsoft’un hakimiyetinin dünyamıza olan göz ardı edemeyeceğimiz etkisini de içine alan bir tekamülün sadece önemli birer ivme noktalarıdır diyebiliriz. 

 İNGİLTEREDE SANAYİ DEVRİMİ

A) Öncesi Ekonominin Özellikleri: 

Öncesi yoksulluk hakimdir. Kışın ölümlerin fazlalaşması, zaman zaman tekrarlanan yiyecek için ayaklanmalar ve kalabalık şehirlerdeki sefalet ve hastalıklar, aşırı ölçüde güçlüklere maruz kalan halkın hayat seviyesinin göstergesiydi.

Herkes ihtiyacı kadar üretim yaptığı için, ekonomik bir durgunluk hakimdir.

Kişiler ve toplumlar arasında henüz işbölümüne gidilmemiş olduğundan, mal değişimi çok sınırlıdır. Üretim henüz bireyseldir, küçük birimlerce ve kendi tüketimi için yapılmaktadır. Üretimin pazarlanması için “ulaşım sistemi” de henüz gelişmemiştir.

Kullanılan üretim faktörleri düzeyi, ve teknolojik düzey çok sınırlı ve geridir. Kullanılan enerji kas gücüne dayalıdır. Bunun sonucu da verim çok düşüktür.

Ekonomiye hemen hemen, tamamen tarım kesimi hakimdir. İşgücünün %90-95’i bu kesime aittir.

Doğal nüfus artışı çok düşüktür. Doğum oranlarının yüksek olmasına karşın, salgın hastalık, kıtlık gibi nedenlerden dolayı yüksek ölüm oranı vardır.

Çok az sayıda  sanayi ile uğraşan küçük bir zanaatkar sınıfı da vardır. Ancak üretim çok sınırlıdır. Meslekler statik bir yapıdadır ve genellikle babadan oğla geçer. Üretilen mal tümüyle bir kişi tarafından yapılmaktadır. Bu dönemin işçisi, genel olarak çeşitli mesleklerde, hatta farklı sanayilerde faaliyet gösterir. O, “her işin adamı”dır.

Toplumun ekonomik gücü, toprak sahiplerine, yani feodaliteye dayalıdır. Siyasal güç de bunun elindedir.

Ekonominin kısmen tarıma bağımlılığının, kısmen de ihtisaslaşma düzeyinin düşüklüğünün bir sonucu olarak, bölgeler arasında bütünleşme yetersizdir. Bunun nedeni haberleşme ve ulaşım sisteminin yetersizliğiydi. Bölgeler arasında ekonomik faaliyetlerin nitelik ve seviyeleri ve ekonomik değişmenin karakter ve yönü ile önemli ölçüde farklılıklar gösteriyordu.

 

* 1.Coğrafi Keşifler: 

           Ünlü iktisatçı Simon Kuznets’e göre 1492 ile 1776 arasındaki dönemin ekonomik ve hatta sosyal, politik ve kültürel tarihi, coğrafi keşifler ve bununla ilgili olaylar ile açıklanabilir. Keşifler sonucu henüz 16.yüzyıla girilmeden Amerika kıtası ve buna bağlı olarak bazı yerler bulunmuştu. Bu yerler ve yollar, özellikle Amerika kıtasının bulunması, Batı Avrupa ve öteki ülkelerin ekonomilerinde çok önemli sayılabilecek etki ve katkılar yapmıştır. Bunların bazıları şöyledir: 

     a) Yeni su yollarının bulunması, taşıma maliyetini düşürmüş, bu da Doğu Batı arasındaki ticaretin gelişmesine neden olmuştur.

 b) Amerika kıtasının bulunması ile buradan Avrupa’ya mısır, patate s, tütün, domates, fasulye, kabak gibi yeni bitkiler getirilmiş, bu da Avrupa halkının beslenmesine önemli katkılar sağlamıştır.

     c) Özellikle Meksika ve Peru’nun keşfi ile buradaki altın ve gümüş madenleri Avrupa’ya taşınmıştır. Bu da mal ve hizmetlere talep yaratmıştır. Böylece mal değişiminde bir canlanma yaşanması bol miktarda para kullanımını hızlandırmıştır.

     d) Keşfedilen topraklardaki işgücü açığı özellikle Amerika kıtasında Afrika kökenli zencilerin köle olarak çalıştırılması ile doldurulmak istenmiştir.

     e) Yeni yerlerin özellikle Amerika kıtasının zenginliği buraya Avrupa’dan nüfus göçünü teşvik etmiştir.

     f) Mal arz ve talebindeki oynamalar, gild-lonca düzeninin sınırlı üretim düzeyini de sarsmaya başlamıştır.

     g) İspanya ve Portekiz’in öncülük ettiği sömürgecilik yarışı başlamıştır. Büyük ülkeler için bu durum, ekonomik açıdan bir zenginlik kaynağı olmakla, siyasi bakımdan da prestij sayılmıştır. Nitekim 17. yüzyılda Fransa, Hollanda, ve İngiltere sömürge imparatorlukları arasına katılmışlardır. 

2. Nüfus: 

      Daha önceleri, şiddetli salgın hastalıklar veya savaşlar ya da birbirini izleyen kıtlık gibi nedenler yüzünden ölüm oranlarındaki ani yükselişler nüfus artış oranının sık sık önüne geçmekteydi. Fakat 16.yüzyıldan itibaren bu durum tersine dönmeye başladı. Özellikle 1740’lardan sonrası, çocuk ölüm oranının azalması, tıp alanındaki ilerlemeler , yaşam standardının yükselmesi, artan şehirleşme oranı ve doğum oranlarındaki artış beraberinde bariz bir nüfus artışını getirmiştir. 

3. Tarım: 

      Özellikle İngiliz tarımında 17. yüzyılda toprak ve üretimin yoğunlaşması yönünde açık bir eğilim vardı. 16. yüzyılın en kalabalık grubu olan orta çiftçilerin(yeomen) sayısı 1700’e gelindiğinde önemli ölçüde azalmıştı. Ancak söz konusu tarihte yine de işlenen toprakların yarısı ortaçağın bir özelliği olan “açık çiftçilik” esasına göre işleniyordu. Bu uygulamaya ise, teknik gelişmeyi yavaşlattığı ve kişisel insiyatifi azalttığı gerekçesiyle karşı çıkılıyordu. 18. yüzyılda keşfedilen tohum makinesi ve çapayı bir kenara bırakırsak, asıl teknik ilerlemeler yoğun tarıma ilişkin olarak gerçekleşmiştir. Kumlu toprakların ekime açılması ve hayvancılığın ıslahına ilişkin gelişmeler buna örneklerdir. Ancak tarımsal gelişmeyi hızlandıran en önemli etmenlerden birisi kuşkusuz enflasyon ve ikinci dalga “kapatma harekatı”dır. 18.yüzyıldaki tarımsal ürün fiyatlarının yükselmesinin başlıca sebepleri ise, hızlı nüfus artışı ve sürekli kötü hava koşullarıydı. 

      Özelikle tarımdaki gelişmeler sanayi merkezlerindeki nüfusu beslemesi ve sanayileşmede kullanılan sermayenin önemli bir kısmını karşılaması bakımlarından gerçekleşen sanayi devrimine önemli ölçülerde katkılar sağlamıştır.  

4. Ticaret: Sanayi devrimi öncesi, tarımdan sonra Avrupa’nın en dinamik sektörü ticaretti. Özellikle Venedikliler bu iş için daha 14.yüzyılda pek çok kolaylaştırıcı yasayı yürürlüğe koymuşlardı. Günümüzde çok kullanılan “acentelik” düzenini kurup, genişletmiş, Venedik tüccarlarının ticaretinin, Venedik devletinin iç ve dış politikalarına yardımı sağlanmıştı. 

      Gemi dizayn ve inşasındaki gelişmeler, taşıma maliyetlerini düşürmüş, bu da kereste gibi hacimli malların taşınmasını sağlayarak ticaret konusu yapmıştı. Yangın ve deniz sigortacılığının yaygınlaşması ve çok sayıda tüccarın bir araya gelerek ortaklıklar kurması meydana gelebilecek riskleri azaltmış, bu da teşebbüsleri çoğaltarak ticaret hacmini arttırmıştır. 1694’te “İngiltere Bankası”nın kurulmasıyla, bu banka mevcut kuruluşlara ve yeni girişimcilere önemli ölçüde krediler sağlamıştır. Bankacılık alanındaki gelişmelerle de banknot kullanımı artmıştır. 

5.Ulaşım

      Gerek coğrafi keşifler sonucu yeni yol ve güzergahların bulunması gerekse gemi inşa ve dizaynındaki gelişmeler, ulaşım alanında önemli değişmeler meydana getirmişti. Bunun yanında özellikle İngiltere’de bozuk yolların onarılması karşılığı özel teşebbüse geçiş ücreti alma hakkı tanıyan turnike yasaları ve kanal ya da nehirlerde taşıma şirketlerinin kurulmasına izin veren yasalar özel teşebbüsün bu alanda yatırım yapmasına izin vermiştir. 

      Yenilenmiş yollarda posta arabalarının düzenli seferler yapmalarıyla bankerler araçlarını diğer şehirlere düzenli ve hızlı şekilde gönderebiliyor, ticari haberler ve bilgiler bir bölgeden diğerine kolay lıkla ulaşabiliyordu. Böylece gerek mal yada sermaye gerek insan ve ticaretle ilgili yeni fikir ve haberlerin dolaşımı kolaylaşmış, bunun sonucunda etkin bir pazar meydana gelmiştir. Bu da maliyetin düşmesine ve fiyatların ucuzlamasına yol açarak ticari hayatın diri olmasına önemli katkılar sağlamıştır. 

sanayi Devrimindeki Değişimin Yönü ve Dönüşümler: 

sanayi devrimindeki en önemli değişim kuşkusuz tekstil sanayinde, daha doğrusu pamuklu dokumada olmuştur. Bu zamana dek tekstil sanayindeki uygulanan üretim teknikleri oldukça ilkel kalmış, iplikeğirme ve dokuma işlemleri bazı gelişmelere rağmen el ile yapılmıştır. Bu alandaki aşamalar şu şekilde olmuştur: 

      1773’de John Kay dokuma tezgahını geliştirerek “uçan mekik”i keşfetti. Daha önceleri kumaşın eni kolların mekiği tezgahın bir tarafından öbürüne atabileceği mesafe kadar olmak zorundaydı. 

      Uçan mekiğin keşfiyle, dokuma ve eğirme aşamaları arasında zaten var olan uyumsuzluk daha da arttı. Eğiricilerin ücretleri yükselirken, dokumacılarınki düştü. Eğirme aşamasının makineleştirilmesi yolunda çabalar yoğunlaştı. 1728’de Paul Lewis ve John Wyatt değişik hızlarda dönen makara silindir ve konilerden oluşan bir eğirme makinesi geliştirdiler. 

      1765’de dokumacı ve marangoz olan Hargreave, Wyatt’ın aletini geliştirerek, pamuk eğirme makinesini yaptı. Bu makineyle bir işçi aynı anda birden fazla ipliği eğirebiliyordu. 

      1767’de Arkwright, yine Wyatt’ın keşfettiği mekanizma üzerinde çalışarak, su tezgahını keşfetti. 1779’da Compton, pamuk eğirme makinesi ve su tezgahının karışımı olan iplik eğirme ve bükme makinesini keşfetti. Bu son keşifle eğirme aşaması tamamen makineleşti ve ev sanayinin yıkımı hızlandı. 

      Pamuk ipliği alanındaki bu gelişmeler, bu kez dokumacılığın geri kalmasına yol açtı. 1760’larda dokumacılar pamuk ipliği kıtlığından yarı işsiz durumdayken, 1780’lerde bol miktarda üretilmeye başlayan pamuk ipliğini dokuyacak dokumacı bulmak güçleşmişti, ve buna paralel olarak dokumacıların ücreti artmıştı. 

      1785’te aslında bir papaz olup, bir iddia üzerine çalışma yapan Edmund Cartwright, J.Wyatt’ın buhar makinesinden esinlenerek buhar gücünden çalışan dokuma tezgahını buldu. Bu makineyle on beş yaşınd a bir çocuk iki tezgahı idare ederek günde 3.5 metre kumaş dokurken, uçan mekiği kullanan vasıflı bir işçi ancak bir parça kumaş dokuyabiliyordu. 

      Nihayet kumaş deseni yapımının da 17802lerde makineleşmesiyle(bir makine 100 işçinin işini yapabiliyordu) pamuklu dokuma sanayinin bütün aşamaları tamamen makineleşmiş oldu. 

      Pamuklu dokuma sanayinden başka en hızlı dönüşüm demir sanayinde olmuştur. 19.yüzyılın ilk on yılında geleneksel teknoloji terk edilerek odun kömürü ile ateşlenen ocaklardan vazgeçilmişti. Demiryollarının yaygınlaşması ve ucuz kömür tedariki demir sanayine ivme kazandırmıştır. Buhar makinesinden yayarlanarak1828’de J.Neilson tarafından soğuk yerine sıcak hava verme avantajı bulunmuştur. Bu yolla yapılan üretimde bir ton demir için üç ton kömür tasarrufu sağlanmıştır. Daha sonraları da demir-çelik üretiminde Bessemermusset, Siemens yöntemleri bulunmuş ve geliştirilmiştir. 

      Bir başka dönüşüm, hammaddelerin kısa ve hızlı bir şekilde fabrikalara taşınması için geliştirilen yeni ulaşım teknolojisinde gerçekleşmiştir.  

Hayvan gücüne dayanan kara ulaşımına göre geliştirilen yelkenli gemilerle yapılan ulaşım artık ihtiyacı karşılamıyordu. Bu nedenle yeni gelişmelere ihtiyaç vardı. Bu amaçla ilk olarak buharlı gemiler devreye sokulmuştur. Daha sonra da buharlı lokomotifler bunu izlemiştir. Çok ortaklı şirketlerin tarifeli seferler düzenlemeye başlamasıyla da kara ve denizde hızlı ve güvenilir ulaşım sağlanmıştır



'Çalışmadan,Öğrenmeden,Yorulmadan,rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler;evvela haysiyetlerini,sonra hürriyetleri ni ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar… ATATÜRK

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol