İÇİNDEKİLER

LİSE:4
LİSE:3
İRFAN GEZER
LİSE:1
=> TEST
=> UYARI:Tarih-9
=> İCATLAR KRONOLOJİSİ
=> TARİH/9.SINIF
=> TARİHİN YARARLANDIĞI BİLİMLER
=> TARİH ÖĞRETİMİNİN YARARLARI
=> TARİHİN KONUSU
=> KARBON 14 METODU
=> TÜRK ADININ ANLAMI
=> ANADOLU'DA İLK UYGARLIKLAR
=> UYARILAR-İslamiyete Öncesi
=> İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ/ UYARILAR
=> ANAYURTTA KURULAN İLK UYGARLIKLAR
=> HUNLARDAN ÖNCEKİ TÜRKLERİN YAŞAYIŞI
=> DİĞER TÜRK DEVLETLERİ VE TOPLULUKLARI
=> TARİH ÇEŞİTLERİ
=> İSLAM TARİHİ / Uyarılar
=> TARİHTE TÜRKLERİN KULLANDIĞI TAKVİMLER
=> ANADQLUNUN TARİH ÖNCESİ; MERKEZLER VE ÖZELLİKLERİ
=> TARİHİN SINIFLANDIRILMASI(Tasnifi)
=> İLK TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET
=> TARİHİN KULLANDIĞI METODLAR(YÖNTEMLER)
=> ORTA ASYA TÜRK GÖÇLERİ
=> Harita(Anadoul Beylikleri)
=> HİNT UYGARLIĞI
=> ESKİ TÜRKLERDE VE OSMANLILARDA HARİTACILIK
=> İRAN UYGARLIĞI
=> TÜRKİYE TARİHİ / Uyarılar
=> İlk Çağ'da Anadolu Uygarlıkları
=> ESKİ MISIR UYGARLIĞI
=> Tarihi Olaylar İncelenirken Uyulması Gereken Kurallar
=> İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ/ Uyarılar
=> Ege Ve Yunan Uygarlığı
=> DOĞU AKDENİZ UYGARLIKLARI
=> SORU-CEVAP ÇALIŞMASI
=> MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI
=> ORTA ASYA TÜRK MEDENİYETİ
=> ORTA ASYA NERESİDİR?
=> TEST:İSLAM ÖNCESİ TÜRK TARİHİ
=> TARİH BİLİMİNİN GELİŞİMİ VE AŞAMALARI
=> İSLÂMİYETİN DOĞUŞU VE İSLÂM DEVLETÎ
=> TARİHİN İLKELERİ
=> TARİH ÖĞRETİMİNDE AMAÇLAR
=> TARİHİN ÖZELLİKLERİ
=> TARİHİN KAYNAKLARI
=> Anadolu'nun Çevresindeki Uygarlıklar
=> lise:1/çalışma soruları
=> İLK TÜRK DEVLETLERİ
LİSE:2
Yeni sayfanın başlığı

TÜRK ADININ ANLAMI

*Türk Adının anlamı:Doğan,türeyen veya güçlü, kuvvetli,olgun anlamına gelmektedir.                 
*"Türk” kelimesi ilk defa siyasi ad olarak, Göktürk Devleti tarafından kullanılmıştır.
*Coğrafi bir ad olarak, ilk defa Bizans kaynakların-da Orta Asya için kullanılmıştır. Anadolu ise XII yy dan itibaren Avrupalılarca Türkiye olarak anılmıştır.
*Millet adı olarak Türk, ilk defa 420 tarihli bir Pers metninde geçmektedir.
*Türk adına ilk defa 5yy da Pers (Sasani), 6yy da Bizans kaynaklarında rastlanmıştır.
*Hunlarla ilgili ilk tarihi belge ise  MÖ 318 yılına ait bir Çin belgesidir (anlaşma belgesi).
  
 TÜRK ADININ ANLAMI VE KÖKENİ:
  1)- Ziya Gökalp'e göre; Töre kelimesinden gelir. Buna göre Türk demek "Türeli=Nizamlı,geleneklerine
      bağlı" demektir.
  2)- Danimarkalı Bilgin WAMBERY'e göre Türemekten(Türük) gelir.  Buna göre Türk demek TÜREMİŞ,ÇOĞALMIŞ
      demektir.
  3)- Kaşgarlı Mahmut'un "Divan-ı Lügatıt Türk" adlı eserinde Türk demek "OLGUNLUK ÇAĞI" demektir.
  4)- Genel olarak Türk demek, GÜÇLÜ,KUVVETLİ manasında kabul edilir.
 

 

ANAYURTTA KURULAN İLK UYGARLIKLAR:

    * Anav Kültürü: MÖ 5000-3000 arası Türkis-tan’ın Başkenti Aşkabat  yakınlarında ortaya çıka-rılmıştır. Yapılan  kazılarda dokuma parçala-rı,seramik ve süs eşyaları bulunmuştur.
    * Kelteminar Kültürü: MÖ 3000 yıllarında Aral gölüne dökülen Amuderya'nın deltasında bulunmuş-tur. Buradaki insanlar yerleşik hayat sürdürmüşler-dir.
    *  Afanesyevo Kültürü: MÖ 3000-2000  de Altay-Sayan dağlarının kuzey batısında bulunmuştur. Orta Asya medeniyetinin temelini oluşturduğu sanılmak-tadır. Avcılık ve hayvancılıkla uğraşan savaşçı bir toplum tarafından meydana getirilmiştir.
    * Andronova Kültürü: MÖ 2000-1200 yıllarında Yenisey'deki Andronova da bulunmuştur. Türklerin ilk ataları tarafından meydana getirilmiştir.
    *  Karasuk Kültürü: MÖ l.binde Yenisey’de bu-lunmuştur. Çadır, araba, kumaş dokumalar ve elbise-ler bulunmuştur.

 

HUNLARDAN ÖNCEKİ TÜRKLERİN YAŞAYIŞI

Çin kaynaklarında Orta Asya’nın Hunlardan önceki sahiplerinden Hiung-nu diye bahsedilmektedir.

Bozkır iklimi Türklerin karakterini etkilemiştir. Zor koşulların getirdiği kendine güven, güçlü bir irade, dayanıklılık ve kanaatkarlık Türk milletinin başlıca özellikleri olmuştur.

Bozkırlar tarımdan çok hayvancılığa elverişlidir. Atın ehlileştirilmesi Türklerin hayatını kolaylaştırmıştır. Ekonomik hayatın temeli hayvancılığa dayanmaktadır. Türkler sürülerine ot ve su bulabilmek için konar göçer bir hayat yaşamışlardır.

Evcilleşen hayvanların beslenmesi için bazı bitkileri ekmek zorunda kalınca tarıma önem vermişlerdir. Türkler tarımla uğraşmaya başladıktan sonra toprağa büyük önem vermişlerdir. Türkçe’de bilinen ilk tarım sözcüğü saban bu dönemde ortaya çıkmıştır. Türkler hayvanlarına yem olarak yonca, kendi beslenmeleri için de mısır yetiştirmişlerdir.


ORTA ASYA NERESİDİR? (TÜRKLERİN ANA YURDU-TÜRKİSTAN)

ORTA ASYA:

Aral Gölünün çevresi merkez olmak üzere      
Altay-Sayan dağ
larının kuzey batısı
Hindikuş, Himalaya  ve Tanrı dağlarının kuzeyi
Hazar denizinin doğusu
Kingan dağlarının batısı olan yerdir.


DİĞER BİR DEYİŞLE:   

Doğuda - Kingan Dağları                                 

Batıda – Hazar Denizi ve Aral Gölü   
Kuzeyde – Altay Dağları ve Baykal Gölü     

Güneyde – Hindikuş ve Karanlık Dağlarla çevrili olan yere Orta Asya denir.

Not: Yapılan araştırmalara göre Türklerin ilk defa Altay ve Sayan Dağları civarında yaşadıkları ortaya çıkmıştır.

ORTA ASYA TÜRK GÖÇLERİ


Orta Asya’daki Türk göçlerinin yoğun olarak M.Ö. 1700’lerde başladığı kabul edilmektedir.
Göçler yüzyıllarca devam etmiştir.

NEDENLERİ:
 

Orta Asya’da yaşayan Türklerden bazıları çeşitli sebeplerden dolayı bu bölgeden dünyanın değişik yerlerine göç etmişlerdir.Bu göçlerin sebepleri şunlardır;

*
Orta Asya’da iklim değişiklikleri ( Soğuk hava-şiddetli kışlar-kuraklık)

*-Nüfusun hızla artması sebebiyle geçim kaynaklarının yetersiz kalması
*
-Dış baskılar (Çin, Kitan,moğol baskıları)
*
-Özellikle Çin, Moğol saldırıları sonucu esaret altına girmektense yurtlarını terkedip bağımsız yaşam arzusu. Türklerin bağımsızlıklarını kaybetmek istememeleri
*-Yeni ülkeler fethetme arzusu
*
- Türk boyları arasındaki mücadeleler (Türk boyları arasındaki siyasal anlaşmazlıklardan dolayı ortaya çıkan savaşlar )
*
-Hayvan hastalıkları
*- Kendi aralarında ve diğer kavimlerle olan mücadeleler
*- Salgı
n hastalıklar

* -Otlakların yetersiz hale gelmesi
*
- Türklerin Cihan hakimiyeti düşüncesi(Güneşin doğduğu yerden, battığı yere kadar her yeri fethetme arzusu)   

Orta Asya’dan bütün Türkler göç etmedi kalanlar daha sonra büyük devletler kurdular.
NOT: Orta Asya Türkleri hakkındaki bilgiler komşuları Çinlilerin yazılı kaynaklarından elde edilmiştir.



LLATTAN ÖNCEKİ TÜRK GÖÇLERİ

Milattan önce Türkler Çin’in kuzeybatısındaki Kansu ve Ordos bölgelerine doğru göç etmeye başladılar. Bir kısım Türk boyları da İran üzerinden geçerek Mezopotamya ve Anadolu’ya yerleştiler. Yakut ve Çuvaş Türkleri de Sibirya’ya doğru göç ettiler.

 



LATTAN SONRAKİ TÜRK GÖÇLERİ

Bu dönemdeki göçler daha çok güney ve batı yönlerine olmuştur. Güneye göç edenler Çin içlerine yerleşerek çeşitli Türk devletleri kurdular. Batıya yapılan göçler 9. yüzyıl sonlarına kadar devam etti. Orta Macaristan’a kadar ilerleyen topluluklardan Hunlar, Avarlar, Bulgarlar ve Macarlar Avrupa’da devletler kurdular. Batıla göç eden türklerden bir kısmı ise Afganistan ve Kuzey Hindistan’a yerleşerek Akhunlar (Eftalitler) Devleti’ni kurdular.

 

GÖÇ YÖNLERİ:
  Kuzeye Gidenler; Sibirya'ya
  Doğuya Gidenler; Çin ve Uzakdoğu ülkelerine
  Güneye Gidenler; Hindistan, Afganistan ve Çin'e
  Batıya Gidenler; İki yol izlememişlerdir. Bir kısmı Hazar  Denizinin kuzeyinden Karadeniz'in
                             kuzeyine ve Avrupa'ya; Diğer kısmı ise Hazar Denizinin güneyinden İran,
                             Irak, Suriye, Mısır ve  Anadolu'ya göç etmişlerdir.

 

 

SONUÇLARI:
*
Orta Asya kültür ve medeniyeti dünyanın değişik yerlerine yayılmıştır.
*
Göç eden Türkler Asya ve Avrupa’nın siyasal ve kültürel yapısının değişmesine sebep oldular.
*Orta Asya’da kalan boylar Hunların yönetiminde ilk Türk devletini kurmuşlardır.

*Göç ettikleri yerlerdeki yerli kavimlerin başka yerlere göç etmelerine sebep oldular.
*Göç eden Türk boyları gittikleri yerlerde yeni Türk Devletleri kurarlarken, oralardaki bazı
devletleri de yıktılar.

*Batıya göç eden Hunlar, Kavimler Göçü’nün gerçekleşmesine ve Roma İmparatorluğu’nun zayıflayıp parçalanmasına yol açtılar.
*Türkler değişik kültür çevreleriyle etkileşim içine girmişlerdir.
*Göçlere katılan bazı boylar Hazar ve Sabar devletlerini kurarak Kafkasya’da üç yüz yıldan fazla hakimiyet sürdüler.

*Horosan topraklarında Büyük Selçuklu Devleti’ni kuran Oğuzlar Yakın Doğu’ya egemen oldular. Anadolu Selçuklu Devleti’ni, Anadolu Türk beyliklerini ve Osmanlı Devletini kurdular.

 

UYARI: Türklerin çok çeşitli bölgelere yayılması, Türk tarihinin bir bütün halinde incelenmesini engellemiştir.

UYARI:Türklerin atı evçilleştirmeleri ve tekerleği kullanmaları çok uzak bölgelere göç etmelerine yardımcı olmuştur.

GÖÇLERDEN SONRA ANA YURT

Anayurtta kalan Türkler Orhun-Selenga ı
rmakları ve Baykal Gölü çevresinde yaşamaya devam ettiler. Bu Türkler, Orta Asya’da Asya Hun Devleti’ni, Göktürk Devleti’ni, Kutluk Devleti’ni (II.Göktürk Devleti) ve Uygur Devleti’ni kurdular.

İLK TÜRK DEVLETLERİ:


ASYA HUN DEVLETİ (BÜYÜK HUN DEVLETİ) (MÖ. 220-MS.216)
* Kurulduğu tarih kesin olarak bilinmemektedir. Tarihte bilinen İLK TÜRK DEVLETİ'dir.
BAŞA GEÇEN HÜKÜMDARLAR:

*Teoman

*Mete (Mao-dun)

*Ki-ok

* Hohanyeh

* Çiçi

* Bilinen ilk hükümdarı TUMAN(Teoman)'dır. Teoman'dan sonra yerine oğlu METE HAN geçmiştir.

  • *Hun akınları karşısında Çinliler savunma tedbiri olarak Çin Seddini yaptılar.(MÖ 214 yılında tamamlandı.)

    UYARI:Hunlar'a ait ilk belge MÖ 318 y
    ılına ait  Hun prensleri ile Çin arasında yapılan bir antlaşmadır.
    * Teomandan sonra Mete başa geçmiştir.
    *Asya Hun devleti METE HAN zamanında en geniş sınırlarına ulaşmıştır.
    *Mete ilk onlu sisteme dayalı ordu oluşturdu.
  • *Mete,Tunguzları,Yüeçiler’i ve Vusonlar’ı yendi. Çin üzerine seferler yaparak vergiye bağladı. İpek Yolunu ele geçirdi ve Çinli bir prenses ile evlendi.         

    NOT: Tarihte ilk defa bütün Türkleri tek bayrak altında toplayan Türk Devleti Asya Hun devletidir(Mete zamanında).
     
  •  * Büyük Hun Devleti VERASET SİSTEMİ ve ÇİN SİYASETİ(Böl,parçala,yönet) nedeniyle Doğu ve Batı Hun Devleti diye ikiye ayrıldı.
  • *Çin’in egemenliğine girmek isteyen  Hohanyeh ile Çiçi arasındaki mücadele sonunda Hun devleti doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı.(MÖ l yy.)
           Batı Hunları ARAL GÖLÜ civarına göç etmek zorunda kaldılar ve Çin tarafından ortadan kaldırıldı.
    *Hohan-yeh yönetimindeki Doğu Hunları  Çin’in egemenliğine girdi.
  • *Çinin egemenliğinden kurtulan Doğu Hunları, MS 48 yılında Kuzey ve Güney Hunları olmak üzere ikiye ayrıldılar.
    *Güney Hunları Çinin egemenliğini kabul ederken,Kuzey Hunları batıya doğru göç ettiler.
    *Batıya doğru göç eden bu Türkler kavimler göçünü başlattılar.

 

TÜRKLERDE VERASET SİSTEMİ NASILDI?
   Türklerde devlet hükümdar ailesinin ortak malı sayılırdı. Ve ülke hükümdarın sağlığında oğulları
arasında paylaştırılırdı. Her prensin(TEKİN) hükümdar olma hakkı vardı.

   NOT: Bu anlayış Türk devletlerinde sık sık taht  kavgalarının çıkmasına ve Türk devletlerinin
           parçalanmasına sebep olmuştur. 

 
TÜRKLERE KAR
ŞI ÇİN SİYASETİ(POLİTİKASI) NASILDI?
 Çin bozkır göçebe hayatı yaşayan ve savaşçılıkları gelişmiş olan Türk Ordusu karşısında çaresiz
kalıyordu. Hatta Türk Akınlarını durdurmak için ÇİN SEDDİ'ni yaptırmıştı. Buna rağmen Türkleridurduramamıştı. Bu durum karşısında çaresiz kalan Çin şu siyaseti takip etti:
 1- Çin prenslerini Hun Hakanlarıyla evlendirerek, prensesin yanında Hun sarayına çok sayıda hizmetkar gönderdiler. Bu hizmetkarlar casusluk faaliyetinde bulunarak,Türkler hakkında bilgi topladılar.
 2- Türk Beylerine hediyeler göndererek, onları kendilerine bağlamaya ve ekonomik olarak Çin'e bağımlı yaşamaya alıştırdılar.
 3- Hediyeleri ve ekonomik yardımları birden keserek, Türkleri itaat altına almaya çalıştılar.
 4- Türk Beylerini birbirlerine karşı kışkırtarak, Türk devletinin parçalanmasını sağladılar.

ÖRNEK:
  Bu konuda en iyi örneklerden biri, Asya Hun Devleti'nin Batı ve Doğu Hun Devleti diye ikiye ayrılması olayıdır.
  Bu dönemde Hun Devletinin başına geçen HUANYEH, Çin'in ekonomik yardımları kesmesi üzerine, kurultayı toplayarak, Çin'e bağlanmayı teklif etti.  Ancak kardeşi ÇİÇİ "Bağımsızlığımız herşeyden önce gelir."diyerek, Huanyeh'e karşı çıktı. Böylece Hunlar ikiye ayrıldı. Çin ile birleşen Huanyeh, kardeşi Batı Hun Hakanı Çiçi üzerine giderek, Batı Hun Devletini ortadan kaldırdı.  Batı Hun Halkı Aral gölü çevresine göç etmek zorunda kaldı.     


 

KAVİMLER GÖÇÜ:

Aral gölü çevresinde toplanan Hun boyları Orta Asya’daki Çin baskısı ve kuraklık yüzünden IV. yüzyılın ortalarından itibaren batıya doğru göç ederek barbar kavimleri Roma İmparatorluğu üzerine saldırmaları sonucu Kavimler göçü olmuştur (375).
SONUÇLARI:
*
Roma İmparatorluğu ikiye ayrılmıştır (395 Ortaçağın başlangıcı)
*Batı Roma İmparatorluğu yıkılmıştır (476).
*Avrupa’nın etnik yapısı değişti. Avrupa’da yeni milletler ortaya çıkmış ve yeni devletler kurulmuştur. Böylece Avrupa’nın günümüze kadar gelen etnik yapısı oluşmuştur.
*İlkçağ’ın sonu Ortaçağ’ın başlangıcı kabul edilmiştir.
*Feodalite (Derebeylik) rejimi ortaya çıkmıştır.  Skolastik düşünce egemen oldu.
*Avrupa’da Hun Devleti kurulmuştur.
*Hiristiyanlık barbar kavimler arasında yayılmıştır.

*Avrupa’daki karışıklıklar yüz yıl kadar sürdü.


 AVRUPA HUN (BATI HUN) DEVLETİ

   Kavimler göçünü başlatan Batı Hunları tarafından kurulmuştur. İlk hükümdarları BALAMİR, en önemli hükümdarları ATTİLA'dır.

              NOT: Anadolu'ya ilk Türk akınları Avrupa Hunları  tarafından yapılmıştır.                     

  ULDIZ'IN ROMA SİYASETİ: Balamirden sonra Batı Hunlarının başına geçen Uldız, Roma İmparatorluğuna karşı akılcı bir siyaset izlemiştir. Hunların düşmanları Germen Kavimleri ile savaştığından, Batı Roma İmparatorluğu ile  iyi geçinmiş, Doğu Roma'yı(Bizans) ise baskı altına almaya çalışmıştır.
ATTİLA DÖNEMİ
Attila başlangıçta ULDIZ'ın siyasetini takip etmiş ve Bizans'ı baskı altına almak üzere Balkan seferleri düzenlemiştir. Bizans'ı MARGUS ve ANATOLYUS antlaşmaları ile ağır ve vergilere bağlamıştır. Bizans'ı dize getiren Atilla daha sonra Batı Roma üzerine yönelmiştir.
ATTİLLA'NIN BATI ROMA SEFERLERİ:   

      1)- Galya Seferi: Batı Roma Ordusuyla KATALON savaşını yaptı. Kesin sonuç alınamadı.(451)
      2)- İtalya Seferi: Bir yıl sonra 452'de Attila ikinci sefere çıktı. Bu defa Roma ordusu Attila'nın
          karşısına çıkmaya cesaret edemedi.  Romalılar Papayı Attila'ya elçi olarak gönderdiler.
          Papayla görüşen Attila Roma'ya girmekten vazgeçerek geri döndü.

  Attila'nın ölümünden sonra Avrupa Hun Devleti eski gücünü koruyamayarak dağıldı.

*Dağılma Sebepleri:
-Attila’dan sonra başa geçenlerin Yetersizliği.
-İç karışıklıklar ve Germen kavimlerinin isyanı.
-Hun nüfusunun azlığı.
YIKILIŞ
*Avrupa Hun’larının yerine Orta ve Güney Avrupa’da Macarlar ve Bulgarlar devlet kurdular. Göçebe ve yarı göçebe bir hayat sürmüşlerdir.
*Avrupa Hunları, Karadenizin batı kıyılarına yerleştiler ve Hıristiyanlaşarak yerli kavimler içerisinde eriyerek yok
 oldular.

 

GÖKTÜRK DEVLETİ:(552 - 630)


Tarihte Türk adıyla kurulan ilk Türk Devletidir.
552 yılında BUMİN KAĞAN tarafından Orta Asya'daki AVAR hakimiyetine son verilerek kuruldu. Başkenti ÖTÜGEN'dir. Bumin KAĞAN kardeşi İSTEMİ YABGU'yu ülkenin batı topraklarına gönderdi.

İSTEMİ YABGU'NUN BATI SİYASETİ:
İstemi Yabgu İpek yolunu kontrol etmek amacıyla AKHUNLARA karşı İran'daki SASANİ devletiyle işbirliği yaptı. Bu işbirliği sonucu Akhun Devletinin toprakları Sasaniler ve Göktürkler tarafından paylaşıldı.
İstemi Yabgu; bu defa Sasanilere karşı BİZANS ile işbirliği yaparak, Sasani devletinin zayıflamasını sağladı.   

  NOT: Göktürk- Bizans işbirliğinin Sasanileri  zayıflatması, Hz. Ömer Devrinde İslam Ordularının
         Sasanileri yenmesini kolaylaştırmıştır.

 GÖKTÜRK DEVLETİ'NİN İKİYE AYRILMASI VE YIKILMASI:
     Bumin Kağan'dan sonra yerine sırasıyla oğlu Ko-Lo, Mukan(En parlak devir), Tapo ve İşbara geçti. Bu süre içinde Batı Yabgusu İstemi Yabgu daima doğudaki hakana bağlı kaldı.  Ancak İstemi Yabgu'nun ölümünden sonra yerine geçen oğlu TARDU aynı itaati göstermedi. Çin'in kışkırması ile I. Göktürk Devleti 582 yılında Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı.

630 yılında Doğu Göktürkler, 658 yılında da Batı Göktürkler Çin hakimiyetine girdi.

 

II. GÖKTÜRK DEVLETİ(KUTLUK DEVLETİ)
                                               (682-744)
   I. Göktürk devletinin parçalanıp yıkılmasıyla, Çinin egemenliğinde yaşayan Türkler, 50 yıl süren bir esaret dönemi yaşadılar. Bu süre içinde defalarca Çine karşı ayaklandılar. Ancak başarılı olamadılar.
 682 Yılında KUTLUK KAĞAN'ın başlattığı ayaklanma başarılı oldu. Türkler Çinlileri topraklarından atarak yeniden bağımsızlıklarına kavuştular.(682).  II. Göktürk Devleti
'ne kurucusundan dolayı KUTLUK DEVLETİ de denir.

 NOT: Kutluk Kağan Çine karşı "Ulusal Kurtuluş Savaşına" girişerek II. Göktürk devletini kurmuştur. Bu özelliği ile Kutluk Kağan Türkiye Cumhuriyeti'ni  kuran M.Kemal Atatürk'e benzer.   

   II. Göktürk Devleti en parlak devrini BİLGE KAĞAN zamanında yaşamıştır. Bilge Kağan ülkeyi kardeşi KÜLTİGİN ve veziri TONYUKUK ile yönetmiştir.  Bilge Kağan'dan sonra zayıflayan Devlet; Karluk, Basmil ve UYGUR Türkleri tarafından 744 yılında yıkılmıştır.

 

Kutluk Devletinin en önemli özelliği :

38 harfli alfabe kullanmaları ve bu alfabeyle yazılmış abideler bırakmalarıdır.Türklere ait ilk yazılı belgeler olan Orhun Abideleri (Anıtları) Bilge Kağan, Kül Tigin  ve Vezir Tonyukuk adına yazılmıştır.Günümüzde halen Moğolistan sınırları içindedir.

GÖKTÜRK DEVLETİ'NİN TÜRK TARİHİNDEKİ ÖNEMİ:
  1)- Tarihte ilk defa Türk adıyla kurulan devlet, Göktürk Devleti'dir.
  2)- Orhun Anıtlarını dikerek (II.Göktürk zamanında) Türk tarihi ve Türk edebiyatının ilk yazılı
        kaynaklarını oluşturmuşlardır.
  3)- Milliyetçilik duygusu, Fransız ihtilalinden 1000 yıl önce Göktürkler döneminde en yüksek seviyede
        yaşanmıştır.
  4)- Asya Hun Devleti'nden (Mete zamanında)sonra Türkleri tarihte ikinci defa tek bayrak altında toplamayı başarmışlardır.


UYGUR DEVLETİ

  Kül Bilge Kutluğ Kağan tarafından 745’de Karabalasagun (Ordu Balık) şehri merkez olarak kuruldu.
•   Tarihte yerleşik hayata geçen ilk Türk Devletidir.
•   Uygurlar Gök Tanrı dinini terk ederek Maniheizm ve Budizm dinine inandılar.Bu dinler onların savaşçılık kabiliyetlerini yitirmelerine ve pasifleşmelerine neden oldu.
•   Çinlilerden öğrendikleri matbaayı geliştirdiler .Pamuk ve ipekten kağıt elde ettiler.
•   Uygurlar 840 yılında Kırgızlar tarafından yıkıldı.
     



    Karluk ve Basmiller'le birleşerek II.  Göktürk Devletini yıkan UYGURLAR Orhun bölgesinde UYGUR DEVLETİ'ni kurdular.(745)
    Kurucuları KUTLUK BİLGE KÜL KAĞAN, merkezleri Ordubalık (Karabalsagun)'dur.

         NOT: Kutluk Bilge Kül Kağan Türklerin şehir kuran ilk hükümdarıdır. İlk Türk şehri Ordubalıkdır.

   Bilge Kül Kağan'dan sonra MOYENÇUR başa geçmiş, onun döneminde Müslüman Araplar(Abbasiler) ile Çinliler arasında Talas Savaşı yaşandığından, Abbasilere yenilen Çinliler güç kaybına uğramışlardı. Bu durumdan yararlanan Uygurlar Çinin TARIM havzasını ele geçirdiler.Moyençur'dan sonra başa BÖGÜ KAĞAN
geçti.

 BÖGÜ KAĞAN DEVRİ: Bu devirde Uygur Türkleri ile çin arasında iyi ilişkiler kuruldu, ticaret gelişti.
Bögü Kağan Çine yardım amacıyla "Tibet Seferine" çıktı.

     Tibet Seferi ve Sonuçları:
          Bögü Kağan tibet seferi sırasında iki MANİ(MANİHEİZM) rahibini yanına alarak ülkesine geri döndü. Bu rahipler Uygur Türkleri arasında Mani dininin yayılmasına sebep oldular.  Ayrıca  Türkler arasında Budizm'de yayılmaya başladı.

     Mani Dininin Özelliği: Avlanmayı, et yemeyi ve savaşmayı yasaklayan bir dindir.

     Mani Dininin Uygurlar üzerindeki Etkileri:
      1- Uygurlar Savaşçılıklarını kaybettiler.
      2- Yerleşik hayata geçtiler. (Türklerde ilk defa yerleşik hayata Uygurlar geçmiştir.)
      3- Yerleşik hayata geçmeleriyle Uygurlar ticaret,bilim, sanat ve edebiyat gibi bir çok alanda
         geliştiler.

UYGUR DEVLETİ'NİN (ORHUN BÖLGESİ) YIKILIŞI:
    840 yılında bir başka Türk kavmi olan KIRGIZLAR Uygur Devletine son verdiler. Kırgızlar'ın  Orhun Bölgesinden kovmalarıyla Uygurlar, Kansu ve Turfan bölgelerine göç etmek zorunda kaldılar.

NOT: Kırgızlar; Orhun Bölgesinden Uygurları kovarak,  buradaki Türk nüfusunun azalmasına sebe  olmuşlardır.  Bu yüzden bu en eski Türk Yurdu, daha sonra Kırgızları yenen Moğolların eline geçerek kolayca Moğollaşmış, MOĞOLİSTAN olarak anılmıştır. ¦

TURFAN( DOĞU TÜRKİSTAN) UYGUR DEVLETİ:
  Kırgızlar tarafından kovulan Uygurların bir kısmı Turfan Bölgesi'ne gelerek, burada yeni bir devlet kurdular. Bu devletleri de Moğollar tarafından 1207'de yıkıldı. Uygurlar günümüzde Doğu Türkistan diye anılan bu bölgede Çin'e bağlı özerk bir devlet olarak yaşamaktadır.

 KANSU(SARI UYGUR) DEVLETİ:
   Kırgızlardan kaçarak Kansu Bölgesi'ne gelen Uygurlar tarafından kurulan bu devlete Sarı Uygur Devleti
de denilmektedir. 1209'da Moğolların hakimiyetine girmiştir.

 UYGURLARLA İLGİLİ DİĞER ÖNEMLİ HUSUSLAR:
  * 18 harfli Uygur Alfabesini hazırladılar.
  * Cengiz Han'ın egemenliğine girmelerine rağmen medeniyette geliştiklerinden Moğollar'ı devlet
    teşkilatı, ticaret, bilim, sanat, alfabe gibi konularda etkilediler.
  * Moğolların Türkleşmesinde önemli bir rol oynadılar. (Özbek ve Çağatay Türkleri)
  * İlk Müslüman Türk Devleti  Karahanlılar'la savaştılar.(Sebep Uygurların Budizmi, Karahanlıların
    İslamiyeti yaymak istemeleri.)
  * Tahta harflerden MATBAA'yı oluşturdular, pamuktan KAĞIT yaptılar.
  * Uygurlar Yerleşik hayata geçen ilk Türk topluluğudur.

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET

DEVLET YÖNETİ
   A) DEVLET: İslamiyetten önce Türkler devlete İL veya EL demişlerdir.
     Hükümdarların Ünvanları: Türkler Hükümdarlarına Şanyü,Tanhu, Hakan, Han, Yabgu, İlteber, İdi-kut, Erkin gibi ünvanlar vermişledir.

     Türk Hükümdarlarının Tahta Çıkışı Tarih Boyunca Kaç Değişik Şekilde Meydana Gelmiştir?
      1- Hanedan üyeleri arasında siyasi ve askeri mücadeleyi kazanan hükümdar olarak tahta
         çıkıyordu. (En sık rastlanan durum)
      2- Hükümdarın rakipsiz aday olması(Bu durumda taht kavgası olmadan başa geçiyordu.)
      3- Seçim Usulü (Kengeş, toy veya kurultay denilen devletin ileri gelenlerinden oluşan meclisin
         toplanarak  hanedan üyelerinden birini tahta geçirmesi.
      4)-Ekber ve Erşed(En yaşlı ve Olgun) olanın başa geçmesi. (Bu yöntem III. Ahmet zamanından
         itibaren sadece Osmanlı Devletinde uygulanmıştır.

     Kimler Türk Devletlerinde Hükümdar Olabilirdi?
      Hanedandan olan bütün erkeklerin hükümdar olma hakları vardı. (Kardeşler, kardeş çocukları, amca, amca çocukları ve diğer hanedan üyeleri.)

     Kut Anlayışı Nedir?
      Türkler devleti yönetme yetkisinin TANRI tarafından verildiğine inanıyorlardı. Tanrı tarafından verilen bu yönetme hakkına KUT diyorlardı.KUT'un kan yoluyla hükümdarın tüm erkek çocuklarına  geçtiğine inanıyorlardı.

     Kut Anlayışı Türk Devletlerini Nasıl Etkilemiştir?
       Bütün hanedan üyelerinde KUT olduğundan kendine siyasi ve askeri bakımdan güvenen kişi TAHT   KAVGASINA girebiliyordu. Bu durum Türk devletlerini ya iç savaş sonucu istkrarsızlığa, yada  bölünmeye götürüyordu.

    NOT: Türk töresinde ana-babaya  itaat esas olmasına  rağmen, hükümdar bunun dışında tutulmuştur.
            Devletin devamı için baba-oğul veya kardeşlerin  birbirleriyle mücadelesi normal karşılanmıştır.
            Çünkü bu sayede en güçlü ve en yetenekli kişi  devletin başına geçecektir.

     İkili Yönetim(Çifte Krallık) Nedir?
       Türk Devletlerinde hükümdar yönetimi kolaylaştırmak için ülkeyi SOL(Doğu) ve SAĞ(Batı) olmak üzere ikiye ayırırdı. Ortada (Merkezde) ise asıl hükümdar bulunurdu.  Sağ ve Solda ise Hanedan  üyelerinden YABGU'lar bulunurdu.

   B) MECLİS VE HÜKÜMET:  Türk Meclislerine TOY, KURULTAY veya KENGEŞ denilirdi.
       Kurultay'da devletin ana meseleleri görüşülür, hükümdarın ölümü, savaş veya milli felaketlerde   kurultay toplanırdı.
        AYGUCI : Hükümet başkanı(başbakan)
        BUYRUK : Bakan
        TAMGACI: Dış siyaset işlerini yürüten görevliler
          Eski Türk Devletlerinde diğer devlet görevlileri şunlardı:
        TİGİN: Hükümdar çocukları (Tekin)
        ŞAD  : Diğer Hanedan mensupları
          Bunların dışında İnal, inanç, tarkan, bağa, tudun, çor, külüğ, apa, ataman gibi devlet görevlileri de vardı.


1- DEVLET YÖNETİ


Türklerde hükümdarlar ülkeyi törelere, gelenek ve göreneklere göre yönetirlerdi. Hükümdarları
n görevi dağınık boyları toplamak, halkın ihtiyaçlarını gidermek, toplumda adalet ve eşitliği sağlamak, halkın huzur ve güvenini sağlamaktı.

Türklerde iktidarı ve hükümdarı kontrol eden, savaş ve barış gibi konularda devleti ilgilendiren önemli konuları görüşen ve kurultay adı verilen bir meclis bulunuyordu.

Bazı Türk hükümdarları kurultayın aldığı kararların bir kısmını uygulamamıştır. Bu durum kurultayın danışma meclisine benzediğini göstermektedir.

Eski Türklerde, devlet yönetme görevinin Hükümdarlara tanrı tarafından verildiğine olan inanç halkın Hakan’a mutlak bağlılığını sağlamıştır. Osmanlılara kadar Türk devletlerinde “Ülke toprakları hükümdar ailesinin ortak malıdır.” anlayışı devam etmiştir.

Bu uygulamanın sonuçları şunlardır:

Aile üyeleri arasında sık sık taht kavgaları yaşanmıştır.
Türk devletleri kısa sürede parçalanmış ve yıkılmıştır. Ayrıca irili ufaklı birçok devletin kurulmasına neden olmuştur.
İç mücadeleler Türk devletlerinin zayıflamasına ve dış müdahalelere ortam hazırlamıştır.
Ordu

Türk devletlerinde hemen her Türk savaşa hazır durumda olduğundan, askerlik özel bir meslek sayılmazdı. Türk ordusunun temeli, atlı askerlerden meydana gelmiştir. Düzenli ve disiplinli ilk Türk ordusunun kurucusu Mete Han’dır. Mete Han, Türk ordusunu “onlu sisteme” göre teşkilatlandırmıştır (Onbaşı, Yüzbaşı, Binbaşı ve Tümenbaşı gibi).

İslamiyetten önce Türkler devlete İL veya EL demişlerdir.
Devletin başında Hakan, Kağan veya Han adı verilen bir kişi bulunur.
Hakanın yardımcısına YABGU adı verilirdi.
Hakan'a devlet işlerinde yardımcı olan hanımına HATUN adı verilirdi.
Ayrıca devlet işlerinin görüldüğü KURULTAY adı verilen bir de meclis bulunurdu ki, KURULTAY hakanı denetleme işlevine de sahipti.
Kurultay BOY BEYLERİNDEN oluşurdu.
Devlet; hükümdar ve ailesinin ortak malı sayılmıştır. Bu gelenek, kardeşler arasında hep taht kavgalarına yol açmış ve devletin kısa sürede yıklımasına neden olmuştur.
Ülke Türk Milleti'nin hakimiyetindedir.
Aileler Oymakları, Oymaklar Obaları, Obalar Boyları, Boylar Bodunları, Bodunlar İlleri, İllerde Hanlıkları oluşturmuştur.

 

 DEVLET YÖNETİMİ:
•   Kağan,Hakan : Devletin başındaki hükümdara denirdi.
•   Devlet  töre adı verilen yazısız kurallara göre yönetilirdi.
•   Kurultay:Devlet işlerinin görüşüldüğü meclistir.
•   Otağ : Hükümdar çadırı       Hatun(Katun): Hükümdarın karısıdır. Devlet yönetimine yardımcı olurdu.
•   Tigin: Hükümdarın erkek çocuğu, prens      Şad: Hanedan üyelerine verilen ünvandır.
•   Ayguçi: Vezir.      Tudun: Devletin vergi ve gelir işlerinden sorumlu kişi
•   Yargucu(Yargıç): Davalara bakan kişi       Tarkan(Tarhan): Bu isimlerde ordu komutanları vardı.Askerlik işlerinden sorumlu komutanlardır.
•   Bitikçi(Tamgacı):Devletin yazışma ve dış işlerinde Hakan’a yardımcı olur                               ORDU:
•   Günümüzdeki Türk ordu teşkilatının temelini kim atmıştır.? Özelliği nedir?
          Hun imparatoru Mete Han Türk ve Dünya tarihinde onluk ordu sistemini oluşturan ilk kişidir. Yani         
            orduyu  onlu  gruplara ayırıp başlarına birer komutan vermiştir.  ( Onbaşı, yüzbaşı,binbaşı vb.)
•   Türkler savaş esnasında Turan Taktiği ( Türk taktiği,Hilal taktiği) denilen düşmanı çembere alma taktiğini kullanırlardı.
•   Türkler  atlı(süvari) birlikler halinde savaşırlardı.Savaşta en çok  ok , yay,kılıç , hançer , mızrak, kement  kullanırlardı.

ORDU:
   Türk Ordusunun ba
şlıca özellikleri şunlardı:
    a)- Türk ordusu ücretli değildi.
    b)- Türk Ordusu daimiydi. (Kadın-erkek her an savaşa hazırdı.)
    c)- Türk Ordusunun temeli ATLI askerlerden meydana geliyordu.

   NOT: Türk ordu teşkilatını ilk kuran METE HAN olmuştur. Mete Orduyu 10'luk sisteme göre
           teşkilatlandırmıştı. Onluk sistem daha sonra tüm Türk devletlerinde  kullanılmıştır.
          (Türk ordusu; Çin, Roma,Bizans, Rus  ve Moğol Ordu teşkilatı üzerinde etkili olmuştur.)

     Türk Ordusunu Silahları: Ok, yay, kement, kılıç, kargı, süngü, kalkan vb...

2.TÜRK ORDUSU
İ
lk defa Mete Han tarafından teşkilatlandırılmıştır.
Ordu komutanına SUBAŞI adı verilmiştir.
Türkler'de eli silah tutan herkes askerdir. Hatta "Türk Milleti asker milletir" anlayışı hakim olmuştur.
Türk Ordusunun başlıca özellikleri şunlardı:
a) Türk ordusu ücretli değildi.
b) Türk Ordusu daimiydi. (Kadın-erkek her an savaşa hazırdı.)
c) Türk Ordusunun temeli ATLI askerlerden meydana geliyordu.

3.TÜRKLERDE DİN  DİN VE İNANIŞ:
•   Türklerde  Gök Tanrı dedikleri tek tanrı inancı vardı.Ayrıca gökyüzündeki Güneş,ay,yıldız kutsal  sayılırdı.Gök Tanrı dinine “Şamanizm” de denir.
•   Kam veya Şaman: Din adamlarına verilen isim       Yuğ: Ölünün arkasından yapılan dini tören
•   Balbal: Ölen kişinin hayattayken öldürdüğü düşman sayısı kadar mezarına dikilen taşlardır.

TOPLUM TAPISI:
              Türk toplumu;              Ogu
ş  : Aile
                                           Urug   :Soy=Aileler birli
ği
                                           Bod(Boy) :Kabileler
                                           Budun : Millet   denilen birimlerden oluşuyordu.
       Boyların başında bulunan BEY'ler, töreye göre boyu idare ederlerdi. Boyların bir araya gelmesiyle
   Devlet(İL) kurulurdu.

       Türk Toplumunun Özellikleri:
                                Halk hürdü. Herkes aynı işi yaptığından(hayvancılık) aralarında kesin
                                olarak SINIF'ların ortaya çıkması imkansızdı. Yaşam biçimleri GÖÇEBE
                                olduğundan savaşta elde ettikleri  esirleri çalıştırmaya elverişli değildi.
                                Bu yüzden Türk toplumunda KÖLE sınıfı yoktu.  Din adamları
                                diğer toplumlarda olduğu gibi imtiyazlı değillerdi.

SOSYAL VE KÜLTÜREL HAYAT:
•   Türkler hayvancı
lıkla uğraştıkları için göçebe olarak yaşamışlardır.Buna  “Atlı Göçebe Kültürü”  denir.
•   Uygurlardan itibaren tarımla uğraşmaya başlayan Türkler yerleşik hayata geçmişlerdir.Göçebeyken sadece çadırlarda ,at  ve silahlarda görülen süslemeler yerleşik hayata geçen  Uygurlarda ise mimari ve taş işlemeciliğinde görülür.
•   Halk arasında sınıf ayrıcalığı yoktu.Töreler karşısında herkes eşitti.Yöneticilerin halktan fazla üstünlüğü yoktu. Toy adı verilen zafer ve bayram günleri olurdu.
•   Türklerin çizme , pantolon ve ceket giydikleri bilinir.Pantolon ve ceketin Hunlar aracılığıyla Avrupa’ya geçtiği bilinmektedir.


Türklerde en eski din Göktanrı
dinidir. Gökten başka bazı dağ, ırmak, vadi gibi varlıklarda bir takım gizli güçlerin bulunduğuna inanılırdı. Bu arada güneş ve ay kutsal sayılmıştır. Eski Türklerde tanrı, sonsuzdur ve herhangi bir şekle sokulamaz. Bundan dolayı Türklerde putçuluk olmadığı gibi putları korumak için yapılan tapınaklar da yoktur.

Öldükten sonra dirilmeye inanan Hunlar, ölülerini günlük eşyalarıyla birlikte gömerlerdi. Türklerdeki tek Allah inancı ve yeniden dirilme düşüncesi Türklerin İslâm dinini kolaylıkla benimsemelerinde etkili olmuştur. Türkler Maniheizm, Budizm, Nasturizm (tabiatçılık), Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık gibi inançları kabul etmişlerdir.
N VE İNANIŞ:
      İslam öncesi Türklerin din ve inanışlarını şu 4 grupta toplayabiliriz:
        1- Tabiat Kuvvetlerine İnanma: Dağ,ağaç, göl, kaya gibi varlıkların gizi güçlere sahip olduklarına
             inanırlardı.
        2- Atalar Kültü: Ölmüş büyüklere ve atalara ait hatıralar kutsal sayılır ve saygı gösterilirdi.
        3- Şamanizm: Kam veya Şaman adı verilen kişilerin, kötü veya iyi ruhlarla temas sağladıklarını
            inanılarak, bunların büyücülük ve sihir özelliklerine başvururlardı.  Şaman inançları
            Anadolu'da hala varlığını sürdürmektedir. Örneğin; Gelinlerin üzerine buğday veya para
           atmak, Eşikten atlamanın uğursuz kabul edilmesi, kurşun dökmek gibi...
       4- Göktanrı Dini: Türklerin İslamiyetten önceki dini Göktanrı diniydi. Bu dine göre Türkler;
           * Tek bir Tanrının evreni yarattığına ve gökte oturduğuna inanıyorlardı.
           * Öldükten sonra dirileceklerine inandıklarından, ölülerini atı,eşyaları ve silahıyla birlikte
             gömüyorlardı.
           * Cennet'e UÇMAĞ, cehenneme ise TAMU diyorlardı.
           * Mezarlara ölünün,sağlığında öldürdüğü düşman sayısı kadar BALBAL adı verilen küçük heykeller
             dikerlerdi. İnanışa göre, yeniden dirilecek kişi atıyla cennete gidecek, ve öldürdüğü
             düşmanlar sonraki yaşamında ona hizmet edeceklerdir.
          * Ölüleri içöin YOĞ adı verilen cenaze törenleri yapar, ve ardından yas tutarlardı.

    Türkler arasında ayrıca Maniheizm(Mani dini), Budizm, Musevilik, Hırıstiyanlık gibi dinlerde
  yayılmıştı.

Din deyinc akla Göktanrı
İnancı gelir.
Manizm, Budizm gibi dinlerde görülmüştür.
İslam öncesi Türklerin din ve inanışlarını şu 4 grupta toplayabiliriz:
1-Tabiat Kuvvetlerine İnanma: Dağ,ağaç, göl, kaya gibi varlıkların gizi güçlere sahip olduklarına
inanırlardı.
2-Atalar Kültü: Ölmüş büyüklere ve atalara ait hatıralar kutsal sayılır ve saygı gösterilirdi.
3-Şamanizm: Kam veya Şaman adı verilen kişilerin, kötü veya iyi ruhlarla temas sağladıklarını
inanılarak, bunların büyücülük ve sihir özelliklerine başvururlardı.
4-Göktanrı Dini: Türklerin İslamiyetten önceki dini Göktanrı diniydi. Bu dine göre Türkler;
Tek bir Tanrının evreni yarattığına ve gökte oturduğuna inanıyorlardı.
Öldükten sonra dirileceklerine
inandıklarından, ölülerini atı, eşyaları ve silahıyla birlikte
gömüyorlardı.
Cennet'e UÇMAĞ, cehenneme ise TAMU diyorlardı.
Mezarlara ölünün,sağlığında öldürdüğü düşman sayısı kadar BALBAL adı verilen küçük heykeller
dikerlerdi.
Din adamlarına KAM veya ŞAMAN adı verilmiştir.
Ölülerin ardından YUĞ adı verilen törenler yapılmıştır.
Mezarla KURGAN adı verilmiş.

4.TÜRKLERDE SOSYAL HAYAT

Hunlar ve Göktürkler dönemlerinde göçebe bir hayat süren halk çadırlarda yaşıyordu. Türklerin yaşadıkları coğrafi şartlar hayvancılık faaliyetlerini öne çıkarmıştır.

Türkler Uygurlar döneminde yerleşik hayata geçmişlerdir. Bu gelişmeler sonucunda Türklerde mimari gelişmiş, şehircilik ve şehir kültürü ortaya çıkmıştır.

Türk devletlerinde sosyal hayat sınıfsızdı. Başarılı olan bir kişi en üst görevlere kadar çıkabilirdi. Ayrıca Türklerde kölecilik anlayışı yayılmamıştır.

Elverişli bölgelerde tarım faaliyetleriyle uğraşılmıştır. Türkler arpa, buğday ve darı gibi tahılları yetiştirmişlerdir.

Yenilgiye uğratılan ve egemenlik altına alınan ülkelerden alınan yıllık vergiler ve halktan toplanan vergiler Türk ekonomisine destek olmuştur.

Türkler yakın komşularıyla yoğun ticari ilişkilerde bulunmuşlar, ticaret yaptıkları ülkelere canlı hayvan, konserve et, deri, kösele, kürk ve hayvani gıdalar satmışlardır.

Türklerin yaşadığı topraklardan geçen İpek ve Kürk Yolları Türk devletlerine önemli ölçüde gelir sağlamıştır.
 


Genellikle göçebe hayat tarzı
hakim olmuş.
Hayvancılık oldukça gelişmiştir.
Uygurlardan itibaren yerleşik hayata geçilmiş.
Yerleşik hayata geçildikten sonra tarım alanında önemli gelişmeler yaşanmıştır.
Halk arasında tabakalar, sınıflar oluşmamıştır.
Esir ve köle olayı Türkler arasında hiç bir zaman gelişmemiştir.
Din adamlarının, diğer toplumlarda olduğu gibi imtiyazlara sahip değillerdi.

Halk hürdü.

 

Türklerde ad koyma!



Eski Türkler cocuklarina ad koymayi cok önemli bir olay kabul ederlerdi. Cocugun adi ile alin yazisi arasinda bir bag olduguna, sanki cocugun ismi, onun ruhu gibi bir sey sayildigina inanilirdi.
Genellikle isim koyma eski Türklerde bir törenle yapilirdi. Cesitli kabile ve boylara degisiklil gösteren bu törenlerden bazilari söyledir:

Yenisey kiyilarinda yasayan Shaman dinine bagli, Beltir ve Kaybol
Yemekten sonra cocugun babasi, ya da ebesi; misafirler arasindaki boy baskanina , saygideger taninmis bir misafire veya boyun dini lideri olan Shamanina dönerek cocuga bir isim vermesini rica ederdi. Böylece cocugun ilk adi konulmus olurdu. Cocuga konulacak bu isimde, koyan kisi ugurlu ve yakisan bir isim olmasina dikkat ederdi. Nitekim cocuk sürekli hastalanirsa Türklerinde isim koyma töreni cocugun dogumundan bir kac gün sonra yapilirdi. Baba akrabalarina, yakinlarina ve dostlarina kendi durumuna göre bir ziyafet senligi düzenlerdi. Bu senlikte cocugun ebesi de bulunur ve ev sahibi gibi davranarak misafirlere yiyecek ve iceceklerini o dagitirdi." ADI AGIR GELDi " diye du isim degistirilirdi. Adi degistiren kimseye de, mendil, cevre, peskir ve bunun gibi baska nesneler hediye edilirdi.

isim koyma isi bittikten sonra ebe, birer birer misafirlere önünden gecerek, onlarin cocuga getirdikleri "di
ş" ismi verilen hediyeleri toplar ve götürüp besigin üstüne koyardi.

Altay Türklerinde cocugun adini babasi verir ve bu ad cogu kez, dogumdan sonra eve ilk giren misafirin adi olurdu. Cocuga ad olarak dogumdan hemen sonra söylenen ilk sözün verildigide görülmüstür. Balta, Kilic, Konuk ya da Güvercin vs. gibi.

Altay ve Yenisey Türklerinin bir dönemde özel adlar tasimadiklari anlasilmaktadir. Bunlar bu dönemde ya kabilelerin adini tasiyorlar veya cocuk adsiz gezerdi. Bir diger deyimle cocugun adi " ADSIZ" olurdu.
Ancak üstün yetenek ya da bir savasta yararlik göstermis olanlar özel ad tasimak ayricaligi kazanabilirlerdi.

Bu durum Dede Korkut Öykülerinde de acikca görülmektedir: Dede Korkut hikayelerinde kahramanlarinadini veren Korkut atadir. Ana ve babanin verdigi isim gercek ad degildir, gecici addir. Kahraman gercek ismini avda veya savasta bir yararlik , bir kahramanlik gösterdikten sonra alir. Dirse Han oglu, karsisina cikan bir boga ile dövüsüp onu öldürdükten sonra "Bogac" adini almistir. Bamsi Beyreke , bezirganlarin malini soygunculardan kurtarmasi üzerine bu ad verilmistir.

Cocugun yaptigi kahramanligin, isim almasini hak ettirecek sekilde büyük bir yigitlik olup olmadiginin herkesce kabul edilmesi sarttir. Oymagin reisi veya kami tarafindan verilen bu gercek ismi alan yigit, boyun üyesi ilan edilirdi.

Türk destanlarindan anlasildigina göre, boyun yigitleri, savas atini da bu isim alma töreninde aliyorlarmis. iste busebepten dolayi bindigimiz ve bildigimiz "at" kelimesi ile, isim anlamindaki "ad" ayni kelimenin degisik anlam ve söylenis biciminde kullanilmasidir. Nitekim destan kahramanlari, hep atlariyla birlikte anilmaktadirlar. Bozaygurlu Bamsi Beyrek , Konuratlu Salur Kazan, Akatlu Ay Bagatur vs. gibi.

Yakut Türklerinde isim koyma konusunda eski geleneklerini az cok degisik bicimde sürdürmektedirler. Bunlar cocuga ilk ve igreti adini dogumdan üc ay sonra, asil adinida cocuk yay basip ok atmaya baslayinca verirler.
Kirgizlarla Kazaklarda cocugun ismi on bes günlük olunca verilirdi. Cogu kez ad, dogum sirasinda gecen bir olaydan, yapilan bir isten kaynaklanarak secilir veya eve ilk gelen misafirin adi verilirdi: Konukgeldi, Kipcakgeldi, Cuci gibi adlar böyle verilmis adlardandir.

Eski Türklerde cocuklarina dogduklari sirada gördükleri nesnelerin veya o günlerde olup biten önemli bir olayin adini verdikleri de görülürdü.

Saldiran düsmani yendikleri sirada dogan cocuklara: YAGIBASTI, YAGIGELDi, KURTULMUS gibi; günes dogarken dogan cocuklara: Gündogdu, Akkuyas, Güngördü, Akgün gibi; koyunlarin agilina kurt saldirdigi gece dogan cocuklara: Kurt , Kurtgeldi, Kurtbeg, Börübay gibi adlar koyulurdu.

Bundan baska, cocuklari yasamayan aileler, gelenek olan bir inanca göre, cocugun ismi ile oyun hayati ve kaderi arasinda yakin bir ilgi olduguna inandiklarindan, cocuklarina: Yasar, Binyasar, Ölmez, Dursun, Durdu, Tavsan, Kurc (Celik) gibi adlar verirlerdi.

Yine kötü ismi olanlardan ölüm melegi nefret eder de gelmez düsüncesiyle kötü adlar koymak adetleri de vardi. Kazaklarin anlattigina göre, evladi yasamayan Cepisbay Aga, ogluna, evimize Azrail gelmesin diye " Rus " ismini vermistir.
Altaylarda da önceki cocuklari ölmüs olan aileler, yeni dogan cocuguna mümkün mertebe kötü ad takarlardi: itgötü, Köpek, italmaz, Domuz, Balcik gibi.

Eski Türklerin bir baska adetine göre, cocuk yasasin diye ebe tarafindan babasina satildigi olurdu. Cocuk dogar dogmaz ebe cocugu kucagina alarak disariya cikarir ve onu güya babasina satardi. Babasi da satin aldigi cocuguna erkekse Satilmis, kiz ise Sati adini verirdi.
Zamanimizda bu gibi isimler genellikle bir evliyaya adanmis ve satilmis olarak kabul edilen cocuklara konuldugu görülmektedir.
Baskalarida satis bedeli olarak babanin ebeye, cocugun agirliginca demir verdigi söylenir.
Bu gelenek Cuvas Türklerinde, ebe cocugu Shamana verir ve cocugu babasina Shamanin satmasi seklinde olurdu. Shaman cocugu alarak babasina gelirve: Cöplükte bir cocuk buldum, satacagim. der. Baba , Shamanin istedigini vererek cocugunu satin almis olur ve artik yasayacagina inanirdi. Cocugada süprüntüden gelme "Süppü" ismi verilirdi.

Ünlü arkeoloji bilgini Kalksendi, MISIRda basilmis "Subhul asas" isimli kitabinda Türk adlari hakkinda su bilgileri vermistir:

"Türkler gördükleri, bildikleri güclü ve bahadir canlilarin adlarini alirlardi. Bunlari cocuklarina isim olarak secerken özellikle begendikleri Boga adini cokca kullanirllardi. Boga adinin basina ve sonuna ekler veya baska adlar getirerek yeni adlar üretirlerdi. Eklendikleri ismin de bir hayvan adi olmasinacalisirlardi. Mesela Tayboga gibi. Boga adina hayvan yerine bir tabiat olayi ya da nitelik gösteren bir sözcükde katilabilirdi: Yelboga, Benekliboga gibi. Bir maden adi katilarak yapilan Gümüsboga, Altunboga, Demirboga gibi isimler de bu türdendir.

Türkler "Demir" adinida sever. Belki Ergenekon Efsanesinden etkilenerek demirde adeta kutsallik ararlardi. Bu yüzden de Demir, isim olarak tek basina cok kullanilmaktan baska, önüne veya arkasina ekler ulayarak pek cok isim meydana getirilen kelimelerden biridir. Türkcede Demirle baslayan elliye yakin birlesik isim vardir. Arslan, Deniz, Gök gibi sözcüklerde Türklerin cok sevdikleri ve bilesik ad ürettikleri kelimeler arasindadir.

Arkeoloji bilgisini aciklamasina söyle devam ediyor:

Bilinmelidirki cogu kez Türkl askerinin ismi Seyfeddin, yani dinin kilicidir. Cünkü, Türklerdeki kuvvet ve siddet ile kilicin ilgisi vardir.

13. ve 14. yüzyillarda Hindistanda egemen olan Türkler de isimle ilgili bütün geleneklerini korumuslardir. Bu yüzyillarda Türkler arasinda en cok rastlanan isimlerin basinda sunlar gelmektedir: Kutlu, Aybeg, Alphan, Tugluk, Küclü, Arslanatar, Bugrahan, Tugrul ve iltutmus.

Eski Türklerde var olan bu geleneklerden bir cogu zamanimizda halk arasinda bilerek veya bilmeyerek devam etmektedir.

Eski Türklerde Sosyal Yapı

 

 

Avrupa cemiyetinin ortaçağdaki farklı sınıflara ayrılmış halini göz önüne getirdiğimizde Türk cemiyetinde hangi özellikleri arayacağımız ortaya çıkıyor. Bazı araştırmacılar tarafından, asaletini  evladına devreden Senyörler,  Türk beylerine benzetilmiş, Senyörler arasındaki mevki farkları ile Türklerdeki "Orun-Ülüş" telakkisi arasında münasebet kurulmağa çalışılmıştı. Böylece eski Türklerde bey'lerin asiller sınıfını meydana getirdiği söylenerek Türk toplumunun da farklı sınıflardan meydana geldiği iddia edilmiştir. Sosyal yapı bakımından Feodal Avrupa için dahi kölelik, esas unsur olarak kabul edilmeyip bütün ağırlık toprak köleliği diyebileceğimiz "Serfliğe verildiğine göre[1], biz de bu yolu takip ederek esas ağırlığı "serflik" üzerinde toplayacağız.

Lawrence Krader, Orta Asya'daki sınıfların ve politik birliklerin Avrupa'daki şekilden farklı olduğunu söylemektedir[2]. Yine aynı müellife göre bu farklar, Türk devletlerinin teşkilatlanma şeklini feodal teşkilat şeklinden uzaklaştıran farklardır[3]. Krader'in orta Asya'da gördüğü sınıfları kimler meydana getiriyordu? Bunlar farklı sosyal sınıflar mı idi? Yoksa pek çok kişinin yaptığı gibi her ayrı özellik, farklı haklara sahip bir sınıf teşkili için kafi görülerek mi bu sonuca varılmıştı. Bildiğimiz gibi sınıf, aynı statüde bulunan fertlerin yani aynı sosyal hayat tarzını paylaşan fertlerin meydana getirdiği sıralanmaları gösteren bir kategoridir[4]. Sınıfların meydana gelmesi için gerekli olan statü ise bir ferdin toplum içinde işgal ettiği yer olup;

a) Erişilen yani başarı yolu ile kazanılan statü ve

b) Verilen statü

olarak ikiye ayrılmaktadır[5].

Burada Avrupa'daki Senyörlerin durumunu göz önüne getirmekte fayda vardır. Senyörler, genellikle ikinci şekil (verilen) statüye sahip idiler. Fakat bazen kazanılan statü durumu da görülüyor. Mesela 1323'de Banus Stephan, kendisine Bulgar hanının zevcesini getirdiği için Grgur Stipançiç'e beş köyü timar olarak vermişti[6]. Stipançiç'in timarı ona kazanılan bir statü vermesine rağmen onun timarı, oğullarına geçmek üzere verildiği için[7] Stipançiç'den sonrakiler ikinci türden bir statüye sahip olmuşlardı. Senyörlerin büyük çoğunluğu haksız olarak aslında hak etmedikleri halde büyük arazilere sahip oldukları için[8], verilen statü'yü işgal ediyorlardı. Feodal sınıflı cemiyette geniş araziye sahip olmak, askerliği meslek edinmek veya ruhani zümreye mensup olma özelliklerini görmüştük. Bu üç şart, merhum Kafesoğlu'nun belirttiği gibi yüksek tabakaların teşekkülünde rol oynayan en önemli şartlardır[9].

İktisat bahsinde daha ayrıntılı olarak göreceğimiz gibi, eski Türklerde ziraat umumi iktisadiyat içinde pek az bir yer tutuyordu. Esas ağırlığı hayvancılığın meydana getirdiği İslam öncesi Türk Devletleri'nde, toprak pek ehemmiyetli olmadığından büyük malikaneler ve bu malikanelerin etrafında bir toprak aristokrasisi görülmez[10]. Mülkiyet bahsinde daha açık olarak göreceğimiz bazı özellikler, çiftçilerin bir kudretliye sığınarak topraklarını da ona devretmesi neticesini önlemiştir. Çiftçi veya ailesi yahut da arazisi bir dış tehlikeye maruz kaldığı zaman boy beyi işe karışırdı. Çünkü her bey, kendi boy'unun menfaatlerini korumağa mecburdu. Vazifesinin karşılığını halktan vergi veya angarya hizmetler şeklinde alması için hiç bir yetkisi yoktu. Hükümdarlıktan da üstün olan "Töre", bey'in beyliğini, kağan’ın kağanlığını her an elinden alabilirdi. Çünkü en mühim işlerden birisi, töre'nin tüz (düz, iyi) tatbik edilmesi idi[11].

Türk töresi, aynı tüz'lük ilkesi ile halkın farklı hak ve imtiyazlara sahip sınıflara ayrılmasına da engel teşkil ediyordu. Böylece Töre'nin halkın sömürülmesine mani olması, iktisadiyatta toprağa bağlı olunmaması, ve askerliğin Türkler arasında ayrı bir meslek olarak sayılmaması, her Türk'ün aynı zamanda iyi savaş terbiyesi almış bir muharip durumunda olması[12], Türk cemiyetinde bir zengin, asil ve asker sınıfının ortaya çıkmasına mani olmuştu. Askerliğin bir meslek sayılmaması, aynı zamanda halkın menfaatine uygundu. Çünkü eski Türklerde paralı askerlik bulunmadığından Türk beyleri komutan ve Türk halkı da onun askeri idi. Akınlar ve galibiyetler, halka ganimet sağladığı için sıkı bir disiplin ve bey-halk ilişkisi ortaya çıkmıştı. Bu ilişki ortadan kalktığı zaman ne başarılı akınlar ve ne de devlet, ortada kalmayacaktı[13].

Eski Türk devletleri, siyasi mahiyette olup, dini mahiyet taşımadığı için din adamları imtiyazlı bir sınıf teşkil etmezlerdi[14]. Zaten Türk cemiyet yapısının esas vasıflarından birisi, imtiyazlı sınıfların bulunmaması idi[15]. Türk devletlerinde herkes çalışkanlığına ve kabiliyetine göre yüksek makamlara çıkabilirdi. Hatta zaman zaman halk içinden gelmiş olmak, Han'lık tahtına oturmaya bir engel teşkil etmiyordu[16].

Kutadgu Bilig'de gördüğümüz "Hizmetkar zenginleşirse Bey nam kazanır ve bu namı dua ile ebedi kalır. "sözleri[17], bey'lik hakkını kazananların maiyetlerinde bulunan kişilerin refahı ve zenginleşmeleri için çalışması gerektiğini ve ancak bu şekilde kendi namlarını yürütebileceklerini göstermektedir. Demek ki bey'ler, başkalarının sırtından geçinerek değil refahıyla sorumlu oldukları halkın zenginleşmesiyle ancak itibar kazanabiliyorlardı.

Birçok Rus ve Avrupalı tarihçiyi Türklerin farklı haklara sahip sınıflardan müteşekkil olduğu şeklinde bir fikre sahip kılan sebeplerden birisi de eski Türk abidelerinde görülen "Kara kemikli budun" tabiri[18] idi. Fakat son araştırmalar ile kara kemikli budun tabirinin halk'ı ifade ettiği ancak, halkı alçaltacak bir özelliği bulunmadığı yani halkın adi insanlar olarak görülmediği[19], kara tabirinin aslında alçaltıcı değil aksine büyük, kudretli, saygıdeğer bir seviyeyi ifade ettiği anlaşılmıştır. Bu tabirin asalet sınıfının altındaki bir adi tabakayı belirtmekten değil "asıl büyük kalabalık,  budun" teşekkülünü ifade etmek zaruretinden doğduğu anlaşılıyor[20].

İkinci bir mesele de Orun-Ülüş telakkisidir. Türk devletleri'nde resmi yemeklerde ve toplantılarda görülen bu telakki, Avrupa'daki feodal soyluluk statülerine benzetilmiştir. Bilindiği gibi Avrupa'da feodal Senyörler, asalet sırasına göre derecelenirler ve birbirleri ile münasebetlerinde bu asalet derecelerini göz önünde tutarlardı. Senyörlerin aralarındaki bu mevki farkı, devlete karşı olan hizmetlerine göre ayarlanmaktan ziyade onların iktisadi kudretlerine bağlı idi.

Türk devletlerinde ise meclis toplantılarında, resmi yemeklerde hangi boyun nereye oturacağı, etin hangi kısmını yiyeceği, töre hükümlerine göre tespit edilirdi. Kağanlar, keyfi arzularına göre boyların veya boy beylerinin orun'larını değiştiremezlerdi[21]. Topluluğun içindeki herkesin ülüş'ü (pay) de aynı şekilde töre hükümleri ile tespit edilirdi. Bir kimsenin ülüş hakkı, başarısıyla yükselebildiği gibi başarısızlığıyla da düşebilir ve hatta tamamen kaybolabilirdi[22].

Meclislerde ve ziyafetlerde kişilerin oturacakları yerleri yani orunlarını gösteren "Yasavul" ve "Bökevul"lar bulunurdu. Yasavul veya bökevulların yanlış hareketleri veya ihmalleri sonucunda bir kabileye kendi orunundan aşağısı gösterilirse, o kabile, hakkı olan orun'unu ister ve icap ederse kavga eder, özür dilenmezse buna sebep  olan kabileye düşman olarak toplantıyı terk ederdi[23].

Orun-ülüş telakkisinin harp sonlarında ganimet dağıtılırken de ortaya çıktığını söyleyen A. inan'ın fikrinin[24] yanlış olduğunu söyleyen İ. Kafesoğlu, bunun ancak Moğollar zamanı için geçerli bir tespit olabileceğini bildirmektedir[25]. Asya'da orun ve ülüş telakkisinin son devirlere kadar yaşadığı görülmektedir. M. F. Gavrilov, Özbeklerde ve L. P. Potapov'da Altaylarda orun ülüş telakkisinin milli adetlerde halen yaşadığını tesbit etmişlerdir[26]. Memleketimizde de bugün dahi Gaziantep  Barak’ları, Siverek Karakeçilileri, Ege ve Akdeniz kızılbaş Türkmenlerinde değişik şekillerde yaşadığı belirtilen[27] bu telakkinin hiç bir zaman sınıf farklılıklarını gösteren özelliklere sahip olmadığı açık olarak görülmektedir.

Dingeldest ve Krader'in kabul ettiği gibi herkes kendini kendi atasından beri soylu sayar. Herkes, atası ile öğünür. Yalnız aralarında bir öncelik veya üstünlük hakkı vardır. Bu da ziyafetlerde et kesmek ve et ülüşmekle ortaya çıkar[28]. Eğer resmi yemeklerde herkesin her istediği yere oturamadığı, herkesin yerinin belli olduğu bu toplantıları, feodal Senyörlerin asalet zincirine benzetirsek, günümüzde modern devletlerde de protokol ve rütbelerin kesinlikle belirlendiğini ya görmezlikten gelmeliyiz ya da bu modern devletleri de feodal sayıp memurları da Senyörlerin yerine koymalıyız. Her iki durumda da yanlış bir sonuca varacağımıza göre, Türk Devletlerindeki resmi toplantılarda beylerin ve boyların mevki ve pay anlayışının feodal sistemle alakası olmadığını kabul etmemiz gerekecektir. Zaten Türk beylerinin hiç bir yönüyle feodal Senyörlere benzemediğini de daha önce görmüştük.

Eski Türkler, iktisadi hayatlarını asıl olarak hayvancılığa dayandırıyorlardı. Ziraat, pek önemli bir yer tutmuyordu. Bu yüzden de büyük malikaneler ve bu malikanelerde çalışan serf'ler, Türk Devletleri'nde yaşama imkanı bulamamıştır[29]. Fakat Hunların Çin ile yaptıkları savaşlarda elde ettikleri esirleri memleketlerine getirerek tarlalarında köle olarak kullandıkları[30], sürülere bu kölelerin  baktıkları söylenmektedir[31]. J. Deer, göçebe olarak gördüğü Türk Devletleri'nin bir imparatorluk haline geldiği zaman kölelerin ve yabancıların üzerinde yükseldiğini ve bu kölelerin de köleleri, cariyelerin de cariyeleri bulunduğunu söyleyerek imparatorluğun büyüklüğünü köle sayısıyla ölçecek kadar emin görünüyor[32].Bu tarihçileri Türklerde kölelik meselesinde bu kadar emin konuşmaya sevk eden nedir?, Gerçekten de Türklerde kölelik ve serflik var mıydı? Yukarıda sınıf mücadelesine yer verilmeyen bir sosyal yapıya sahip olduğunu gördüğümüz Eski Türk Devletleri, bu sosyal yapı içinde kölelik ve serfliğe yaşama imkanı vermiş miydi?

Hunların harp esirlerini köle olarak kullandıkları bilinmektedir. Fakat bu köleler nasıl bir statüye sahiptiler? Toprağa bağlı yani serf hükmünde mi idiler? Bu kölelerin sayıları ne kadardı? soruları aklımıza geliyor.

Köle kelimesine Orhun kitabelerinde ve eski Türkçe yazılı diğer kaynaklarda rastlanmamıştır. Kitabelerde geçen ve bazı tarihçiler tarafından köle manası verilen kul kelimesini[33]., köle değil ancak, siyasi ve medeni bazı haklarını kaybeden kişiler için kullanmak lazımdır. Çünkü Türk Devletleri'nde esirlerin gerçek manası ile mülkten ve haktan mahrum köleler olmadıkları, ancak bazı siyasi ve medeni haklarını kaybettikleri anlaşılmaktadır[34].

Tabgaçlarda ve iç Asya Uygurlarında köleliğin asli Türk bölgelerinde değil, Çin ve iç Asya sahasında görülmüş olması da Türk idaresinin halkça yadırganmayan sosyal ve hukuki kaidelere dokunmamasına bağlı olmalıdır[35]. Hunların savaş esirlerini köle olarak çalıştırdıklarını kabul edecek olursak karşılaşacağımız bazı tarih kayıtları, bizi bu fikirden caydıracaktır. Mesela: "Asya Hun Kağanı Hu-han-yeh, Çindeki Han hanedanının Yüan adlı imparatoruna bir mektup göndererek sınırlarda oturan Çinli askerlerin kaldırılmasını rica etmiş ve bunun üzerine imparator'un danışmanı Hou-ying, imparatora şöyle söylemişti: "Bizim sınırlarımız içinde yaşayan köleler, pek sıkıntı çektiği için Hsiung-nu'lara (Hun) kaçmak isteyenlerin sayısı pek çoktur. Onlar, Hsiung-nu memleketinde insanların ızdırapsız ve zahmetsiz yaşadıklarını duyduklarını fakat sınırdaki bekçi teşkilatının pek sıkı olduğundan dolayı Hsiung-nu topraklarına kaçamayacaklarını söylüyorlar. Fakat buna rağmen onlar, sık sık sınırlarımızdan dışarı kaçmaktadırlar."[36] şeklindeki vesikada Çinli danışman, bize Çin'deki kölelerin Hun memleketine rahat etmek için kaçtıklarını böylece bildirirken, daha sonraki asırlarda kurulan Avrupa Hun Devleti hakkında da buna benzer bir kaynak bulunmaktadır. Bu kaynakta yer alan habere göre, Attila'nın başkentinde bir Bizanslı, Bizans'ta insanın baskı altında tutulduğunu, kanunların tatbik edilmediğini, Hun memleketinde ise hür olduğunu ve korkusuzca yaşadığını söylüyordu. Bu Bizanslı savaş  sırasında Hunlara esir düşmüştü[37].

Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki İslam öncesi Türk Devletleri'nde sosyal sınıf farkları ve çatışmaları görülmüyor. Bey'ler, bir asilzade sınıfı meydana getirmediği gibi toprak köleliğine (serflik) ve şahsi köleliğe fırsat verilmemiştir. Bozkır Türk devletleri, öyle bir yapıya sahipti ki Çin’deki köleler, hürriyet ülkesi olan Asya Hun topraklarına kaçıyorlardı. Eski Türk Devletlerinde fakirlerin çoğunu çalışabilenlerin değil de sakat ve yetimlerin meydana getirmesi, oldukça ilgi çekicidir. Zira sınıf eşitsizliğine dayanan toplumlarda asiller en zengin, köylüler ve köleler ise her zaman en fakir tabakaları meydana getirmişlerdir. Türklerde ise başlıca fakir tabakaları şunlardı:


5-YAZI, Dİ
L VE EDEBİYAT:
Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur, Soğ
d, Brahmi, Süryani, Arap, Kiril ve Latin alfabelerini kullanmışlardır.
Göktürk (Orhun) Alfabesi: 38 harften meydana gelir.
Göktürk yazısına ilk defa Orhun Nehri kıyısındaki kitabelerde rastlandığı için ORHUN ALFABESİ de denir.
Uygur Alfabesi: 18 harften meydana gelir. Uygurlar bu alfabeyi Soğd alfabesinden yararlanarak
hazırlamışlardır.
Başlıca Türk Destanları:
1- Hunların (Oğuzların) Oğuz Kağan Destanı
2- İskitlerin (Saka) Alper Tunga Destanı
3- Göktürklerin Ergenekon Destanı
4- Uygurların Göç ve Türeyiş Destanları
5- Kırgızların Manas Destanı

Orhun Yazıtları (Göktürk Kitabeleri):
Türklerin en eski kitabeleri VI. yüzyıla ait YENİSEY kitabeleri ile, VIII. yüzyıla ait ORHUN
KİTABELERİ'dir.
Yenisey kitabeleri Kırgızlar'ın mezar taşlarına yazdıkları yazılardı.
Orhun Kitabeleri II. Göktürk Devleti zamanında Bilge Kağan, Kültigin ve vezir Tonyukuk adlarına
dikilmişlerdir.
YOLLUĞ TİGİN isimli bir Türk prensi tarafından yazılmışlardır.
Bu yazılar 1893 yılında Danimarkalı Bilgin THOMSEN tarafından okunmuştur.
Orhun Yazıtlarının Önemi:
a- Türk Tarihinin ve Türk Edebiyatının ilk yazılı belgeleri olmaları bakımından önemlidir.
b- Bu kitabelerden Türklerin o günkü yaşayışlarını, inançlarını öğreniyoruz. Ayrıca kitabeler
gelecekteki Türk Milleti içinde çarpıcı öğütler vermesi bakımından önemlidirler.

         DİL VE EDEBİYAT:
  *Türkler Tarih Boyunca Hangi Alfabeleri Kullanmışlardır?
            - Göktürk alfabesi   38 harflidir.(Kutluk Devleti kullandı)
            - Uygur alfabesi    22 harflidir.
            - Arap alfabesi  ( İslam dinine girdikten sonra Karahanlılar,Selçuklular,Osmanlılar vb.kullandılar)
            - Soğd alfabesi
            - Latin alfabesi
  *Tarih Boyunca Türk Destanları Hangileridir?                                                                       
            Sakalara(İskitler)     -------- Alper Tunga Destanı
            Asya Hunlarına  ait  ------- Oğuz Kağan Destanı                                       
            Göktürklere ait        -------  Ergenekon( Bozkurt) Destanı
            Uygurlara ait          -------- Türeyiş ve Göç Destanı
            Kırgızlara ait           --------  Manas Destanı
             Not: Oğuzların düşmanlarıyla olan mücadelelerini anlatan Dede Korkut Hikayeleri  eski Türk                                                                           
             edebiyatının önemli bir eseridir.
•   Orta Asya Türklerinin “On İki Hayvanlı Türk Takvimi” kullandıkları bilinmektedir.


6-Bİ
LİM VE SANAT:
Türkler 1 yı
lı 365 gün 6 saat olarak hesaplayarak, 12 hayvanlı Türk Takvimini oluşturmuşlardır.
Uygurlar tahta harflerden matbaayı ve pamuktan kağıdı yapmışlardır.
Madencilikte özellikle de demircilikte ileri gitmişlerdir. (Kazakistan'ın başkenti Alma Ata
yakınlarında bir kurgandan çıkarılan "Altın Adam Heykeli" Türk maden sanatının ne kadar geliştiğini gösterir.)

ALTIN ELBİSELİ ADAM

Bir Türk tiginine ait ve her şeyi saf altından olan elbisenin dünyada eşi yok...

1970 yılında, Kazakistan'da Alma-Ata'nın 50 km. kuzeyinde bulunan Esik kasabasında, garaj yapmak ve yol açmak için alçak bir tepenin düzeltilmesine karar verildi ve kazı başladı. O tarihe kadar o alçak tepenin bir höyük olduğunu kimse bilmiyordu. Çevrede eski kalıntılar da yoktu.

Kazı yapılırken kullanılan araç büyük bir kayaya çarptı, işçiler, kayayı parçalamak için üzerini örten toprakları kürekle açtılar ve bunun işlenmiş bir kaya olduğunu gördüler.

Durum, ilgili resmî makamlara bildirildi ve inceleme yapan arkeologlar tarihi bir eserle karşılaştıklarını gördüler. O tepe bir höyüktü, büyük bir mezarın üzerine yığılan kum tümsek idi.

Höyüğü açan arkeologlar muhteşem bir mezarla karşılaştılar. Bu, bir lâhid değil, Mısır piramidlerindeki firavun odasını andıran, her tarafı kapalı, süslü kayalarla yapılmış bir oda idi. Bu odayı itina ile açtılar ve asıl şaşkınlık o zaman oldu. Çünkü, bu ölü odasının içi pırıl pırıl altın eşya ile doluydu. Altın olmayan eşyalar da çoktu.

E
şya ve binalarda HAYVAN USLUBÜ denilen, hayvan figürlerini kullanmışlardır.
HALI Türklerin Dünya medeniyetine bir katkısıdır. (Altaylarda Pazırık Kurganı'nda bulunan halı dünyanın en eski halısıdır.)

Eski Türklerde yazılı hukuk yoktu. Türklerin âdet, gelenek ve göreneklerinden oluşan yazısız hukuka “töre” (türe) denilirdi. Bununla beraber, törenin anayasa niteliğinde, adalet, eşitlik ve iyilik gibi değişmez ilkeleri vardı.

Uygurlarla birlikte hukuk daha sağlam ve şekilci bir nitelik kazanmıştır. Ticaret hayatının gelişmesi, kişiler arasındaki ilişkilerin “kanıtlanabilir” nitelikte olmasını gerektirdiğinden yazılı ve tanıklı sözleşmeler önem kazanmıştır.

Türklerin ceza işlerinin kesin hükme bağlanması ve devlet tarafindan takip edilmesi toplumda ''kan gütme'' geleneğinide engellemiştir.
 


7-TÜRK KÜLTÜRÜNÜN ÇEVRE KÜLTÜRLERLE MÜNASEBETLERİ:

1)- Türklerin Çin Kültürüne Katkı
ları:
a- Askerlik alanı
nda
b- Devlet Teşkilatında
c- At kültüründe(Atı evcilleştirmede)
d- Gök Tanrı inancıyla... Çinlileri etkilemişlerdir.
2)- Çinlilerin Türkleri Etkilediği Alanlar:
a- Tarı
m ve yerleşik kültür
b- Felsefe( Taoizm, Konfiçyüs ve Budizm)
c- Giyim ... konularında Çinliler Türkleri etkilemişlerdir.
3)- Türklerin Moğol Kültürüne Katkıları:
a- Askerlik alanı
nda,
b- Devlet teşkilatında ,
c- Dil ve Alfabede (Uygurca ve Uygur Alfabesini kullandılar.),
d-Kımız yapmayı öğrettiler,
e-Türk Töresi ve geleneklerinden,
f- Gök tanrı dininden etkilendiler.

8-HUKUK:
İ
slamiyet öncesinde kurulan Türk devletlerinde yazılı hukuk kurallarına rastlanmaz.
Türklerde yazılı olmamakla beraber, gelişmiş bir hukuk anlayışı vardı. Bu hukuk kurallarına
TÖRE(Türe) denilirdi.
Hükümdarın başkanlık ettiği ve siyasi suçlara bakan yüksek mahkemeye YARGU adı verilirdi.
YARGANLAR(Yargucu) idaresindeki mahkemeler ise adi suçlara bakarlardı.

HUKUK:
       Türklerde yazı
lı olmamakla beraber, gelişmiş bir hukuk anlayışı vardı. Bu hukuk kurallarına
       TÖRE(Türe) denilirdi.
       Hükümdarın başkanlık ettiği ve siyasi suçlara bakan yüksek mahkemeye YARGU adı verilirdi.
       YARGANLAR(Yargucu) idaresindeki mahkemeler ise adi suçlara bakarlardı.

9-EKONOMİ
K HAYAT
Bozkı
r kültürünün bir sonucu olar

 Göçebe bir hayat yaşayan Türkler belirli iki merkez arasında (yaylak-kışlak)
   hayatlarını sürdürürlerdi.
    * Hayvancılık temel geçim kaynağıydı. Koyun, keçi, at en çok beslenen hayvanlardı. Bunun dışında
      sığır, katır ve deve de yetiştirilirdi. Beslenme ve giyimde hayvan ürünlerinden yararlanır ve
      bunları satarak geçimlerini sağlarlardı.
    * Tarım da gelişmişti. Arpa, buğday, darı gibi tahılları yetiştiriyorlardı.
    * Savaşlarda elde edilen ganimetler ve devletlerden alınan vergiler gelir kaynaklarıydı.
    * Ticaret önemli bir gelir kaynağıydı. Türk ülkeleri İPEK YOLU üzerindeydi.

            NOT: Çin-Türk mücadelesinin temel nedeni İpek  Yoluna hakim olmaktı.
     * Ayrıca Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlayıp, Ural, Sibirya ve Altaylar üzerinden Çin'e giden yola
        KÜRK YOLU deniliyordu. Türkler bu yolun üzerinde de olduklarından sanar, samur, kunduz, vaşak gibi
        av hayvanlarının kürklerinin ticaretini yapıyorlardı.

 


DİĞ
ER TÜRK DEVLETLERİ VE TOPLULUKLARI

 1)- İSKİTLER(SAKALAR): MÖ. VII. yüzyılda batıya doğru göç ederek Karadeniz'in kuzeyinden
     Tuna nehrine  kadar uzanan topraklara yerleştiler. Batı kaynakları bu topluluğa İskitler, İranlılar ise
     Sakalar adını vermişlerdir.  Medler, Persler, Asurlular ve Urartularla savaşmışlardır. Anadolu, Suriye
     ve  Mısır'a kadar akınlarda bulunmuşlardır. İskitlerin yönetici kesimi Türklerden meydana
     geliyordu. Yaşayış ve inanışları Türklerle aynıydı. En önemli edebiyat eserleri ALPER TUNGA
     DESTANI'dır.

 2)- AKHUNLAR (EFTALİT) DEVLETİ: Hun soyundan gelmektedirler. Afganistan'ın batısında MS.350
     yıllarında kurulan bu Türk Devleti HEFTAL isimli hükümdarından dolayı EFTALİT DEVLETİ diye de
     anılır.
      * Akhunlar Sasani Devletinde başlayan MAZDEK İSYANI'nı bastırmakta etkili oldular.
                       MAZDEK: Sasani Devletinde yaşayan Mazdek,kadın ve servetin ortak olması durumunda
                                      her türlü  huzursuzluğun ortadan kalkacağını savunan bir kişiydi.
      * Göktürk Devleti'nin Batı Bölgelerini idare eden İSTEMİ YABGU ipek yoluna egemen olmak için,
        Sasanilerle ortak hareket ederek Akhun Devleti'nin yıkılmasını sağladı. Akhun Devleti'nin
        toprakları Sasani ve Göktürk devleti arasında paylaşıldı.

 3)- BAŞKIRTLAR(BAŞKURTLAR): X. yüzyılda İtil(Volga) nehri civarında oturmakta idiler. Moğol istilası
     sırasında Moğol egemenliğine girdiler.

 4)- SABARLAR (SİBİRLER=SABİRLER): Önceleri Hun devletinin egemenliğinde yaşayan Sibirler,
      VI. yüzyıl başlarında Avarların baskısıyla batıya göç ederek Ural dağlarının güney doğusuna yerleştiler.
      * Sasanilerle anlaşarak, Bizans'a karşı savaştılar. Anadolu'ya akınlar yaptılar.

   NOT: Anadolu'ya ilk Türk akınları Avrupa Hunları  tarafından, ikinci akın Sibirler tarafından yapılmıştır.
      * Bugünkü SİBİRYA adı Sibir Türklerinden gelir.
      * Avarlara yenilince Hazar Türklerine karıştılar. Hazar Devletinin asıl kitlesini oluşturdular.

 5)- TÜRGEŞ DEVLETİ: I. Göktürk Devletine bağlı olan Türgişler 630 yılında Göktürk devletinin
     yıkılmasıyla serbest kaldılar. BAGA TARKAN Türgiş Devleti'ni kurdu. Kendi adına para bastı.
     II.  Göktürk devletinin kurulmasıyla yeniden Göktürk egemenliğine girdiler.  II. Göktürklerin son
     dönemlerinde yeniden serbest kalan Türgişlerin başına SU-LU KAĞAN geçti. Su-lu Kağan Emevilere
     karşı mücadele etti.

    NOT: Türgişler Emevi ordularını durdurarak, Orta   Asyanın Araplaşmasını önlediler.
       766 yılında Türgiş Devletine Karluklar son verdi.

 6)- KARLUKLAR: II. Göktürk Devletinin yıkılmasında Basmil ve Uygurlar'la birleşerek rol oynadılar.
     * Talas savaşında Çin'e karşı Arapları destekleyerek Orta Asyanın Çinlileşmesini ve İslamiyetin
        yayılmasını kolaylaştırdılar.
     * İslamiyeti kabul eden ilk Türk boylarındandırlar. (İlk boy Kıpçaklar'dır.)
     * İlk Müslüman Türk Devleti olan KARAHANLILAR'ın kurulmasında etkili oldular.

 7)- KIRGIZLAR:
    * 840 Yılında Ötügen'i alarak Uygur Devletine son  verdiler.

    NOT: Kırgızlar; Orhun Bölgesinden Uygurları kovarak,  buradaki Türk nüfusunun azalmasına sebep
            olmuşlardır.  Bu yüzden bu en eski Türk Yurdu, daha  sonra Kırgızları yenen Moğolların eline geçerek
            kolayca Moğollaşacak ve MOĞOLİSTAN olarak anılacaktır.
   * 1207 yılında Cengiz Han tarafından yıkılmıştır.

                         NOT: Kırgızlar, Cengiz Han'a bağlanan ilk Türk  Kavmidir.   
   * Daha sonra Rusların egemenliğine girmişlerdir.
   * 1916'da Ruslara karşı MİLLİ İSYAN adı verilen bir ayaklanma başlatmışlar, ancak Rus Çarı tarafından
     ağır bir şekilde cezalandırılmışlardır.
   * 1936'da Sovyetler birliğinin 15 Cumhuriyetinden biri olmuşlar, 1991'de Sovyet Rusya'nın
     dağılmasıyla Bağımsız KIRGIZISTAN DEVLETİ kurulmuştur. Başkenti BİŞKEK'dir.

 
- KİMEKLER: Batı Göktürk topluluklarındandır. İrtiş ırmağı civarında yaşıyorlardı. XI. yüzyıla doğru
    diğer Türk topluluklarıyla kaynaşarak, yok oldular.

           KARADENİZ'İN KUZEYİNDE KURULAN VE AVRUPA'YA YÜRÜYEN
                              TÜRK TOPLULUK VE DEVLETLERİ
   Bunlar Avrupa Hunları, Sabirler, Avarlar, Bulgarlar, Hazarlar, Macarlar, Peçenekler,
Kumanlar(Kıpçaklar) ve Oğuzlar(Uzlar)'dır.

1)- AVARLAR:
     552 yılında Orta Asya'daki Avar İmparatorluğuna Göktürkler son verince, batıya doğru ilerleyerek
  Romanya'ya giren AVARLAR merkezi MACARİSTAN olan yeni devletlerini kurdular.
   * Çin kaynakları Avarlara JUAN- JUAN demektedir.
   * 619 yılında tek başına, 629 yılında da Sasanilerle ortaklaşa İstanbul'u kuşattılar.

                   NOT: İlk defa İstanbulu kuşatan Türkler, Avarlardır.
 
   * Slav topluluklarının göç etmesine neden olarak, bunların doğu Avrupa ve Balkanlara inmesini
      sağladılar. Böylece Balkanların Slavlaşmasında etkili oldular.
   * 805 yılında Franklar tarafından yıkıldılar.

 2)- BULGARLAR:
     Batı Hunları ve Ogur Türklerinin karışmasıyla ortaya çıkan Türk topluluğuna BULGAR denir. (Bulgar
     kelimesi karışmak anlamındadır.)

                              BÜYÜK BULGARYA DEVLETİ
                                   |                     |
                       Tuna Bulgar            Kama(Volga=İtil)
                       Devleti                   Bulgar Devleti

    * Karadeniz'in kuzeyinde Göktürk Devletinin yıkılmasıyla "Büyük Bulgarya Devleti" kuruldu. Ancak
      kurucusu KUBRAT'ın ölümüyle Hazarlar tarafından yıkıldı. Bulgarların bir kısmı Tuna nehri, bir
      kısmı da Volga nehri kıyılarına göç etmek zorunda kaldı.

     Tuna Bulgar Devleti: Büyük Bulgarya Devleti'nin yıkılmasından sonra Tuna boylarına (Bugünkü
                          Bulgaristan) göç eden Bulgar Türkleri burada Tuna Bulgar Devletini kurdular.
                          * KURUM HAN zamanında Bizans'ı kuşattılar.  (Avarlardan sonra Bizans'ı kuşatan
                            2. türk kavmidir.)
                          * Bu bölgedeki halkın çoğu Slav olduğu için Türkler zamanla Slavlaşmaya
                            başladılar. Boris Han zamanında Hırıstiyanlığı kabul ettiler.
                          * Daha sonra ortaya çıkan bugünkü Bulgaristan Devleti Türk değil Slav
                            devletidir.
                          * Bugünkü Bulgaristan'da yaşayan Türkler, Osmanlılar zamanında balkanlara
                            yerleştirilen Türklerdir.
     Kama Bulgar Devleti: Büyük Bulgarya Devletinin yıkılmasından sonra Volga=İtil kıyılarına giden
                          Bulgarlar burada Kama Bulgar Devletini kurdular.
                          * Hükümdarları Almış Han zamanında(X. yüzyıl) müslüman oldular.
                          * 1236'da Moğolların egemenliğine girdiler. Altınorda Devletinin
                            parçalanmasıyla kurulan KAZAN HANLIĞInın esas kitlesini oluşturdular.
                            (Kama Bulgarlarına bugün KAZAN TÜRKLERİ denilir.)

   NOT: İtil(Kama) ulgarları benliklerini bugün de  koruyarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ancak
           Tuna Bulgarları Slavlar arasında yok olup  gitmişlerdir.  Bunda İtil Bulgarlarının
           İslamiyeti, Tuna Bulgarlarının ise hırıstiyanlığı  kabul etmesinin payı büyüktür.
   

 3)- HAZARLAR:
       Kuzey Karadeniz ve Kafkaslar arasındaki bölgede Göktürk Devletinin yıkılmasıyla HAZAR KAĞANLIĞI
       kuruldu.
      * Ticarette geliştiler.
      * Hazar yöneticileri Museviliği benimsediler. Halk arasında Hırıstiyanlık ve müslümanlık  yayılmıştı.
      * Hazarlar ülkelerinde farklı dinleri içinde bulundurduklarından yüksek bir HOŞGÖRÜ vardı.

 4)- MACARLAR:
   * Fin Ugor kavmi ile OGUR Türklerinin karışmasıyla MACAR kavmi ortaya çıkmıştır.
   * 896 yılında kendi adlarını verdikleri MACARİSTAN'a gelerek devletlerini kurdular.
   * X. yüzyılda Hırıstiyanlığın Katolik mezhebini benimsediler. (Bundan sonra Türklük özelliklerini
     kaybetmeye başladılar.)
   * Almanların (Germenlerin) doğuya doğru yayılmasını engelleyerek, Balkan topluluklarının(Slavların)
     Germenleşmesini önlediler.

 5)- PEÇENEKLER:
   * Karadeniz'in kuzeyinde Don ve Dinyesper nehirleri arasındaki bölgeye yerleştiler.
   * Kiev Prensliğini yenerek, Rusların Karadeniz'e inmelerini engellediler.
   * 1071 Malazgirt Savaşına Bizans ordusu içinde ücretli asker olarak katıldılar. Ancak Selçukluların
     kendileri gibi Türk olduklarını anlayınca Selçuklu ordusu saflarına katıldılar.
   * Edirne ve Trakya'nın Marmara kıyılarına kadar olan toprakları Bizans'tan aldılar.
   * İzmir Beyi ÇAKA BEY Peçeneklerle temas kurdu. Buna göre Çaka Bey Peçeneklerle birlik olarak Anadolu
     ve Rumeli'den İstanbul'u kuşatmak istiyordu. Ancak Bizans kurnaz bir politikayla, yine bir Türk
     topluluğu olan KUMANLAR'ı Peçenekler üzerine saldırtarak, Peçeneklerin dağılmasına sebep olmuştur.

 6)- KUMANLAR (KIPÇAKLAR):
   * Volga'yı aşarak Avrupa'ya ve Balkanlara girmişlerdir.
   * Kıpçakların Karadeniz'in kuzeyinde hakim oldukları topraklara "KIPÇAK BOZKIRLARI" denilmektedir.
   * Macaristan'a giden Kıpçaklar ROMEN devletinin kurulmasında etkili olmuşlardır.
   * Kıpçakların Oğuz Türkleriyle yaptığı mücadeleler DEDE KORKUT HİKAYELERİ'nin ortaya çıkmasına sebep
     olmuştur.
   * CODEX CUMANİCUS(Kodeks Kumanikus); Kıpçak Türk şivesi ile yazılan Latin, Fars ve Kuman dilleri
     üzerine yazılmış bir sözlüktür.

7)- UZLAR (OĞUZLAR):
   * Tarihte türk Milletinin siyasi, kültür ve medeniyet alanında en büyük rolü oynayan koludur.
   * Oğuzlara; Bizanslılar UZ, Ruslar TORKİ veya TORK, Araplar GUZ demişlerdir.
   * 24 Oğuz Boyu vardır.
   * Hazar denizinin kuzeyinden bir kolu "UZ" adı ile Avrupa ve Balkanlara göç etti.
   * Balkanlara gelen UZLAR Bizans ordusunu ve Bulgarları yendi. Ancak Peçenek akınları, soğuklar,
     salgın hastalıklar yüzünden dağılıp yok oldular.
   * Uzların bir kısmı Malazgirt Savaşı sırasında Bizans Ordusu saflarından, Selçuklu Ordusuna geçtiler.

KARADENİZ'İN KUZEYİNDEN AVRUPAYA YAPILAN TÜRK GÖÇLERİNİN
SONUÇLARI:
  Avrupa Hunları, Bulgar, Avar, Macar, Peçenek, Kuman ve Uz Türklerinin Avrupa'ya yaptığı göçler olumlu
sonuçlar getirmedi. Bu Türkler Avrupa'daki diğer halklar arasında silinip gittiler.
  SEBEPLER:
    1)- Hırıstiyanlık dinine girmeleri, onları Türklük özelliklerinden ayırdı.
    2)- Anayurttan gelen göçlerle beslenemediler, bu yüzden kalabalık Slav toplulukları içinde milli
        benliklerini kaybederek eridiler.

   NOT:Türklerin Avrupa'da kurduğu yukarda saydığımız  devletler, Avrupada sonradan
          meydana gelen bir çok  olayı sebep ve sonuçlarıyla etkilemişlerdir. Bugünkü
         Avrupa'nın siyasi ve etnik yapısını büyük ölçüde bu   Türk Devletleri etkilemişlerdir.

ORTA ASYA TÜRK TARİ
HİNDE İLKLER

*
Orta Asya kültürünün ilk temsilcisi – İskitlerdir.

*
Bilinen ilk Türk Devleti – Büyük ( Asya ) Hun devletidir.

Ø Bilinen ilk Türk Hükümdarı
– Teoman –

Ø İkili teşkilatı uygulayan ilk devlet – Büyük Hun ( Mete Han Dönemi )

Ø İkili Teşkilatı son uygulayan devlet – Karahanlılar –

Ø Türklerde ilk düzenli ordu – Onluk Sistem ( Mete Han ) –

Ø Türkleri bir bayrak altında toplayan ilk Türk Devleti – Büyük Hun –

Ø Avrupa’nın etnik yapısını değiştiren – Hunlar “Kavimler Göçü” –

Ø Kardeş kavgası yaşamadan ülkeyi beraber yöneten Türk Hükümdarları I. Göktürk Bumin ve İstemi; II. Göktürk ( Kutluk ) Bilge ve Kültigin; Tuğrul ve Çağrı Bey Büyük Selçuklu

Ø Türk adıyla kurulan ilk Türk devleti – Göktürk ( Köktürk ) –

Ø İlk Türk – Bizans ittifakı Sasanilere karşı İpek yolu egemenliği için İstemi Yabgu tarafından -- I. Göktürk Devleti –

Ø İlk Türk alfabesi – II. Göktürk ( Kutluk )

Ø Türk tarihini Türklerden öğrendiğimiz ilk yazılı belge – Orhun Kitabeleri –

Ø Türk tarihinde bir başka millete karşı bağımsızlık savaşı vererek kurulan ilk devlet ( II. Göktürk - Kutluk - )

Ø 12 Hayvanlı Türk Takvimini yapan – Kutluk Devleti –

Ø Orta Asya’da Gök tanrı dininden ayrılan ilk Türk Devleti – Uygurlar –

Ø Kalıcı mimarinin ilk örnekleri – Uygurlar –

Ø İlk yazılı hukuk kuralları – Uygurlar –

Ø Türklerde minyatür sanatının ilk örneği – Uygurlar –

Ø İstanbul’u kuşatan ilk Türk topluluğu – Avarlar –

Ø Avrupa’da teşkilatlı bir yapıyı ilk oluşturan – Avrupa Hun –

Ø Kendi adına para bastıran ilk Türk Hükümdarı – Baga Tarkan “ Türgişler” –

Ø İslam’ın Kafkaslarda yayılmasını geciktiren – Hazarlar “Hz. Osman Dönemi” –

Ø İlk Türk – Arap münasebetleri – Hazarlar –

Ø İslam’ın Orta Asya’da yayılmasını geciktiren – Türgişler “Emevilere karşı savaşarak” –

Ø Orta Asya’nın Araplaşmasını engelleyen – Türgişler “ Emevilerle savaşarak” –

Ø Orta Asya’nın Çinlileşmesini engelleyen – Karluklar “Talas Savaşı” –

Ø Yahudilik dinini benimseyen tek Türk devleti – Hazarlar –

Ø İlk Türkoloji Enstitüsünü kuran – Macarlar –

Ø Avrupa’nın Germenleşmesini engelleyen – Macarlar –

Ø Slav birliğinin oluşmasını engelleyen – Macarlar –

Ø Cengiz Han’a itaat eden ilk Türk Boyu – Kırgızlar –

Ø Moğolların Türkleşmesine neden olan – Uygurlar –

Ø Anadolu’ya ilk akın düzenleyen – Sabarlar –

Ø Bilinen ilk düğümlü halı Pazırık Kurganı’nda bulunmuştur. – Asya Hun –

Ø Orta Oyununun ilk örneği – Uygurlar –

Ø Kubbe mimarisinin ilk örneklerini veren – Uygurlar –

Ø Minyatür sanatının ilk örneği – Uygurlar –

Orta Asya Türk Devletlerinde Hükümdarlık sembolleri


Otağ ( çadır ) , Örgin ( Taht ) , Kotuz ( Sorguç ) , Tuğ ( Sancak ) , Yay, Davul ( Nevbent ), Unvan

 



'Çalışmadan,Öğrenmeden,Yorulmadan,rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler;evvela haysiyetlerini,sonra hürriyetleri ni ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar… ATATÜRK

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol